4 Aralık 2013 Çarşamba

Yerel Seçim Adaylarına Açık Mektup...

Hepimizin malumu önümüzdeki Mart ayında yerel seçimler var İstanbul için şimdilik 3 partiden aday var. İlk HDP ( ben Batı BDP'si diyorum ) Sırrı bey, AKP'nin büyük ihtimal Topbaş bey, CHP'den de Sarıgül. MHP henüz kimseyi çıkarmadı sanırım çıkartırsa onu da göreceğiz. Bu adaylardan yalnızca Sırrı bey kesin açıklandı diğerleri biz seçmenlerin öngörüsü.

Aşağıda elimden geldiğinde maddeleyeceğim beklentilerimi. Oy rengi bu ülkede nedense namustur açıklanmaz denir ancak beni tanıyanlar ve/veya takip edenler hangi tarafta olduğumu bilirler onun için oyu mu açıklıcam. Seçimde hem İlçe hem İl'de CHP'ye oy vereceğim. Tabi buradan" ana taraflı yazıyor" demeyin alınırım gerçi taraflıyım o ayrı :) Ancak genel isteklerimin yanında net olmayan yada olan adaylara ilişkinde yorumlarımı yazacağım.

Efendim önce adaylar ve partilere yönelik yorum yapayım birazda taraftarlarına. AKP den başlıyım. Aday Kadir bey olur sanırım ancak olmazsa Ali Babacan'ı tercih ederdim. Genç, yurt dışı ilişkileri iyi ( tanıtım için ), yaşlı amcalardan sıkılmadık mı? CHP'ye gelince; malum aday Sarıgül olacak %80 ihtimal ancak nedense Başbakanın laf çaktığı Elitist CHP'li (OOO CEHAPE zihniyetiii!! dediği ) kesim fazla idealist davranıp mızıkıyor ancak sorun şu, siz dışarıdan bakanlara "çala kaşık bulgura taranaya oturmamış insanlar" olarak gözüktüğünüzden uzaksınız ancak bu adam bir şekilde idare-i maslahat yapabiliyor. Ayrıca Şişli'de kime sorsam mutlu mesut -sövseler dahi- onun için AKP'yi sarsacak aday kendisi yer ama yapar durumu mevcut yani. HDP' ye gelirsek. Bana göre kendileri fazla Kürt Milliyetçisi söylevlerinden dolayı sevilmeyen BDP yerine Batı illeri için kurulmuş bol Sol görüşle soslanmış Kürt siyaseti yapacak bir parti onun için Doğulu ve Güney Doğulu vatandaşların yaşadığı yerler dışında pek oy oranı görmüyorum. Sonuçta üyelerinin görüşleri ve söylevleri belli 12 Eylül referandumunda sandığa gitmeyerek dolaylı destek vermişlerdi ;) MHP'ye yorum yok katılmayacaklar galiba :))

E gelelim isteklere değil mi? Adaylara partilere vurduk yeterince. İstanbul'un en büyük derdi ulaşım oradan başlayalım.

- Sevgili adaylar Toplu Taşıma için ne düşünüyorsunuz? Başlanan işler bitecek değil mi? Yan yattı çamura battı olmasın.
- Sadece metro ve metrobüs mü sizin için çözüm mesela Deniz Taşımacılığını kullanacak mısınız? ( Gerçi üç adayda benim nazarımda gerçek İstanbullu değiller denizle pek araları olmayabilir ama merak )
- Deniz taşımacılığının İDO eliyle yapılması İBB'ye kısıt mı getirmekte yeni hat açamaz mı veya İDO'ya baskı kuramaz mı? ( devlet kurumu, ihale vs vs )
- Dünya kenti dediğimiz şehirde neden 24 saat toplu taşıma entegre bir şekilde çalışmaz?
- Minibüs ve dolmuşlar için düzenleme yapacak mısınız? Mesela komple kaldırmak gibi?
- Taksiler için birleşik büyük durak yapılacak mı? Araçları yenilenecek mi? Şoförler eğitilecek mi? Dolandırıcılık sorunu vb.
- Hususi yerine toplu taşıma araçlarını nasıl teşvik edeceksiniz?

Bayındırlık iskan işleri
- Her yere kule izni verilecek mi? Toplu ulaşımı olmayan yerlere de imar/iskan verecek misiniz?
- Kentsel dönüşüm sorunları için planlarınız nedir? Oralarda oluşacak insan ve araç yoğunluğu için çözümünüz nedir?
- Her yere AVM çılgınlığına devam mı? ( Olmaması için Beylikdüzü gayet güzel bir örnek inceleyiniz efendiler )
- 3. Köprü çevresi imar ve iskana ne zaman açılacak?

Sosyal hayat ve STK'lar,
- İnsanlara rahat ve serbest şekilde gezecekleri parklar yürüyüş ve spor alanları yapacak mısınız?
- İl genelindeki STK'lara maddi veya Ayni yardımlarınız olacak mı? Bu STK'lara yönelik planınız var mı veya görüşleriniz nedir?
- İçkili eğlence yerleri iki ilçemizde biraz sorunlu bunlar için İBB çözüm üretir mi?( saat ve ihtiyari uygulamalar nedeniyle)
- İlçe belediyeleri ile koordinasyonunuz sadece sizinkilerle sınırlı mı olacak?
- İlçelerin içinde kalan bazı ana caddeler yasa gereği (?!) İBB ye bağlı ancak sevk ve idaresinde sorun oluyor bununla ilgili çalışmanız olacak mı?
- Bazı lüks veya orta üst gelir mahallelerin içinde veya hem kıyısında alt gelirden yaşayan insanlarımız var Devlet Politikası dışında İBB'nin bu tür durumda olan insanlarımız için tasarrufu olacak mı?
- İstanbul'a göçle ilgili planları nedir?
- Semt pazarlarını sokak arasından alıp sabit bir yere götürmeyi düşünüyor musunuz?

Şimdilik bu kadar gibi olursa eklerim artık. Gönül isterdi ki kazanacak bir kadın aday olsun ama bir daha ki sefere sanırım

29 Eylül 2013 Pazar

SALLAMA(K)...

Sallamak veya sallanmak ve yahut hangisi? Hep bize bir tip olmamız bir fona girmemiz ve aynı zamanda farklı olmamız gerektiği söylenir peki bu nasıl olacak?? Eğer iyi adam, iyi kadın, iyi çalışan, ciddi, zevzek, savsak, komik vs vs envai çeşit karakter varsa neden illa hep deniz dibinden kum çıkaran adam olmaya çalışır herkes yada pamuktan prenses??

Neden böyle girdim?! Valla bir süredir -uzunca- düşünüyorum neden hep ahali beni makara adam olarak tanımlar yada ben neden o bahsettiğim kum çıkaran vatandaş olamıyorum? Yani işle hayatı ayırmak suç mu, bence değil aksine kesinlikle ayrılmalı. İş hayatımda kazulet, espri yapmayan gıcık olabilirim ama bu her girdiğim sosyal ortamda bu olacağım anlamına gelmez.

Hani şimdiler de o milletin çuvalla para yatırdığı işletmecilik (?!) olmadı coach(?!)luk kitaplarında genelde ne diyor; neşeli olun, pozitif olun, hep gülün çünkü siz modern çağların kölelerisiniz hatta biraz delisiniz :) çünkü sıkıntılı da olsanız mutlu da hep gülüyorsunuz. E arkadaş hep gülecek, pozitif olacaksak neden bu yalan ciddiyet neden bu her haltı bilirim havaları. Veya neden hep kendimizi kısıtlıyoruz. Sonradan bomba patlamıyor mu, demiyor muyuz " bu kız/bu adam kötü çıktı yalancı çıktı" diye.

Sabretmiyoruz kabullenmiyor olmadı, geveze/laf ebesi, kandırır bu ayol aa!! diyoruz :) Madem o kadar tırsıyoruz laf cambazlarından neden güvenim başımıza Başbakan yada Bakan olmadı Belediye başkanı, kesmedi Milletvekili yapıyoruz bunlarında alayı laf ebesi...;) ( biz onları hep yeriyorduk değil mi pardon.)

Hasılı kelam, bırakalım bu işleri rahat olalım zaten var bir dolu sanal alemde ahkamcı başı ( şu son zamanlar türüyen "Fenomenler" ya patronundan korkar ya potansiyel sevgililerinden yada genel geçer ahlak masallarından) olmadan olmuş gibi yazıyor, rahat olun kendiniz gibi olun. Ben buyum ağa dedikten sonra alayı hava gazı ;) Karşınızdakinin içi dışı birse, yalandan bir yerlerden kum çıkarmıyorsa, korkmayın raad olun çoğu benim diyenden iyi gelir bünyeye..

1 Eylül 2013 Pazar

BİRAZ YEREL BİRAZ GENEL BİŞİLER

Efenim yeniden sanırım 2 küsur aylık bir aradan sonra yazmaya başlıcam. Aslında çok çok yazmalık konular var ama çoğu için uzun uzun araştırmalar vs yapmak gerekeceğinden hem üşendim hemde özel işlerim vardı germeyin yazamadım :)

Malum klasik olarak Ortadoğu gene karışık, Memleket desen öyle böyle değil über karışık hepten kamplaşıyoruz. Bu yazımda biraz siyasi partilere ( CHP, AKP, LDP, TDH), Yerel yönetimlere ( İBB, Kadıköy Belediyesi ) inceden giydirme ve saygı sözcükleri olacak. Birazda Orta Doğu'nun malum sorunları... Vira Bismillah...

Öncelikle şu Mısır ve Suriye olayından başlıcam. Buradaki olayın ne olduğunu anlayamayan güzel kardeşlerim özellikle de koyu Müslümanım diyenler ve Coğrafyadan gelen Dinlere inananlar lütfen kitaplarınızı ( Tevrat, İncil ve Kuran ) biraz tarih bilimi ile okuyunuz göreceksiniz ki hepsi savaşları anlatıyor ve neredeyse her 1000 yılda bir aynı şeyler olmuş. Ne zaman ki bu coğrafyanın insanları bir arada, çalışarak, üreterek, çocuklara/kadınlara taciz ve tecavüzde bulunmadan, genel ahlak ve "iyi insan" öğretisinde yaşamaya başlarlarsa o zaman ne Emperyal güçler ne de kendine dini lider süsü vermiş çıkarcılar sizleri kandıramayacaklar ve boş yere ölmeyeceksiniz. Unutmayın Sümerler, Bağdat Bahçeleri, İskenderiye Kütüphanesi hep burdaydı. Bu aralar övülen batı ( muhafazakar arkadaşlar sevincek :) ) buradaki kültürlerden ve öğretilenden pek çok konuda ilham almıştırlar ve geliştirmişlerdir. Onun için Arkamızdan gelen ışığın önümüzü aydınlatmasını sağlayarak yaşayalım.

Sevgili Başbakanımız ağlıyor, bağrınıyor falan ortalıkta ama ne hikmetse hiç bir şey olmuyor. Bak sevgili AKP seçmeni arkadaşım, oy verdin diye seninle salak saçma dalga geçmeye çalışanlar var biliyorum, sallama onları boş ver ama bir ricam var kırma yap bunu; Oyuna Sahip çık..! Yani Büyük Ustanıza arada " hop nooluyor usta" diyin faydasını hep beraber göreceğiz emin olun. Mesela İsraile giydiriyordun neden şimdi beraber savaşıyoruz? Neden ABD askerleri Camilere POSTALLARI ile girdiklerinde onlara hayır duası okudun da, oy istemek için bize ayakkabı muhabbeti yaptın? Bunları sorun olmadı; benzine zam geldi, dolar uçtu, sıfır sorun dedik Suriye kafamıza bomba atacak neredeyse olmadı bunları sorun.. Oyunuza Sahip çıkın yani ;)

Vee gelelim GEZİ PARKI'mıza. Çok yakın çevrem dahil olmak üzere merak eden herkese anlatmaya çalışıyorum ne oluyor ne bitiyor diye, ancak arada kazaya da kurban gidip olmadığım halde Komünist, Marksist, Ateist falan zannediliyorum. Sağ olsun bir arkadaşın listesinden benden yaşça büyük biri bayağı bir hakaret ( sövme değil ama salaksın ne bilirsin sen pis Gomünist'e getirdi olayı ) içerikli yazınca cevap vermedim adabımız uymaz öyle cevaplara.

Neyse hala anlaşılmıyor galiba "olayın neden SADECE ağaç olmadığı arkadaş". Olay aslında Zülfikar gibi iki uçludur. 1.si Hükümetin "Ben istedim olacak" tavrı, 2.si ise MUHALEFET BOŞLUĞU(!)dur. Buradan hem AKP'nin, hem de CHP'nin anlam çıkarması lazım. Ve tabi yeni oluşum olan Sarıgül'ün Türkiye Değişim Hareketi ve ülkemizin tek Liberal Partisi Liberal Demokrat Partinin de bu olayları iyi algılaması gerekli. LDP "bizi yasaklıyorlar"a saklanıyor ancak "beleş" olan sosyal medyayı ve bir şekilde var edecekleri "subliminal" mesajları kullanabilirsiniz. TDH de işi Başkan Mustafa Sarıgül ve ekibi yürütüyor zaten. Ancak mutlak surette ülkemde yeni bir Merkez Sağ ve Merkez Sol ihtiyacı vardır ve o parktaki, merdivenlerdeki kalabalıkları sevgi, ilgi ve mutlak saygı ile kucaklanmalılar.

Gelelim Yerel Yönetim faslına. Efenim bu aralar Twitter üzerinden İstanbul Büyükşehir (İBB) ve Kadiköy Belediyesi ile çok haşır neşirim. Öncelikle - Ana Kentte AKP'ye oy vermesem de- her iki belediyemize de teşekkür ederim vatandaşa olan saygılarından ötürü. İBB ile yazışmam "Toplu taşımada Deniz" konusundan oldu. Cevap verdiler ama ben tatmin olmadım :) Halen daha bana makul bir açıklama gelmedi. Tama Metro, Metrobüs ve diğer toplu taşıma araçları güzel kullanıyoruz da neden denizi az kullanıyoruz ve neden 24 saat uyanık olan şehirde merkez de kalan yerlere bile 23:00 den sonra araç yok? Gece 12den sonra illa uyumamız mı gerekiyor?

Efenim Kadıköy Belediyesi ile de saat sorunun dan dolayı attığım bir tivit ile muhabbetimiz oldu, hatta Belediyeye buyrun denildi Tiviti atanı bulup gidicem ;) Saat 02.00 dan sonra her yer (Barlar) kapanıyor olmuş Kadiköy'de. Aslında bir yer de doğru uygulama yapılıyor ( İçkili mekan 18 yaş kontrolü Belediye direkt ceza kesiyormuş mekanlara, bir yerde iyi oluyor ) ancak saat 02 de mekan kapatmak için 1.30 da müşteriyi almıyorlar ve mekanlar kapanışa geçiyor. Yani ben bir arkadaş grubumun yanından 12-12.30 gibi kalksam Kadife Sokağa gitsem anca WC yapıp sipariş verebilicem yarısında mekan kapanacak. Yav renk karşıtı hatta Eğlence Karşıtı(!) Beyoğlu Belediyesin de bile denk gelmedim bu uygulamaya neyin kafası bu? dedim öğrencem yakında sanırım.

Efenim bu seferlik bu kadar, her halde her paragrafa bir sağlam yazı çıkartırım ama uzatmayalım. Kamplara ayrılmaktansa, Barış istiyorlar diye oturan insanları gazlamaktansa birbirimizi dinleyelim yoksa kafamızı vuracak taş ararız. Hay de selametle ;)

11 Haziran 2013 Salı

GEZİ PARKI - ORADA NELER OLUYOR - GENÇLER DİRENİYOR

Bir kaç gündür yaşadığımız olaylar için bir şeyler yazmak istedim. Olaylar hiddetlendiğinde orada olamadım ama elimden geldiğince geri destek vermeye çalıştım. Ancak sosyal medyadan devamlı her iki tarafı da okudum dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Belki bugün Tayyip beyin konuşmasını dinlemesem bu satırları yazmazdım. Ancak olayın ne olduğunu anlamayan arkadaşlara ( ki bazen annem bile zor anlıyor anlatmaya çalışıyorum sonuç da oyunu verdiği adama sövüyor :) ama inat da ediyor ) buradan bir cevap yazmak istedim aklımda kalan köşe başları ile. Belki malumun ilanı ama genede not düşelim bir kenara.

Bugünden başlarsak, İstanbul Valisi' nin nasıl emri altındakileri yönetemediğini gördük. Parka girilmeyecek dendi ancak girildi ve gerçek direnişçiler yürüyerek ( safları sık tutarak ) polisleri püskürttüğünü gördük. Allah muhafaza ya polise karşı emir gelse yada kendi başına amirler uygulasa ne olacaktı ? ( Unutmayalım bu Hükümet Polise - EGM- ağır silah/savaş silahı alma yetkisi tanıdı, ellerinde RPG olan Çevik Şube personeli görmeyi hayal edemiyorum bile!!!) Bir de o polisler 8-10 göstericiyi yakalayamadıysa benim güvenliğimi nasıl sağlayacak. Olayların ilk başındaki polislere ne oldu? İnsanların çadırına sabahın 5'inde gaz atıp yakmalar neydi?! Veya TOMA'ya tekme atan adamı havada 2 takla attıran memur? Ne hikmetse su hep aksi istikamete yada az zarar verecek yerlere gitti!!

Ayrıca gene bugün, Başbakanımızın ne kadar uzlaşmacı olduğunu da gördük. Cami imamına/müezzinine yalancı dedi, şehir ortasında koca meydan istiyorum dedi  ( Kızıl Meydanı çok seviyor sanırım ), kökünden söktüğümüz ağaçların yerine yenilerini dikeceğiz dedi, 18 yaşında Vekil olabileceksiniz dedi, dedi ve dedi, ancak bazı şeyleri unutmuştu. Sayın Başbakan, gençler yalnızca ağaç ek demiyor sana ne diyor biliyor musun; şehir merkezinde ağaçlık nefes alacağımız bir park olsun orada rahat rahat eğlenelim, bizi dinle ve bırak artık evin aksi babası rolünü oynamayı. Bizler en az bir yabancı dili çok iyi konuşan belki başkaca diller bilen, insanları inanışlarına veya tercihlerine göre ayırmayan, yalnızca herkesin ( belki romantikçe ) güzel güzel bir arada olabileceğini söylüyor. Ve bunları "Penguen TV" den değil kendi medyasına haline getirdiği "Twitter"dan söylüyor, dünya dinliyor.

Dedin ki; bir sürü bayrak çul çaput var arada PKK bayrağı da var. Doğru Apo posterleri ve pek çok sol fraksiyonun bayrak ve flamaları vardı orada ve aslında ben ve benim gibi pek çok genç rahatsızdı bundan çünkü beceriksiz siyasetçiler gençlerden rol çalmaya çalışıyorlardı. Ayrıca adı geçenlerle politika yapan ve hudut kapılarımızda seyyar mahkeme kurup ne olduğunu anlamadan serbest bıraktıran da sen değil misin neyin kafası bu ?? ( Bir parti var aslında bana göre bunları söyleyen ama sonra yazacağım şimdi değil )

Türban diyen arkadaşlar var 28 Şubatta neredeydiniz diyenler var! Valla ben Orta Okuldaydım elimde o zaman ki Türk Ceza Kanunu Erbakan'ı neden yargılıyorlar anlamaya çalışıyordum, akşamları da Susurluk Kazası için ışık açıp kapatıyordum :)) Türban ve İmam Hatip meselesine hep aynı yaklaşıyorum ve gerçekten inançlı kardeşlerime sesleniyorum " Ne olur Dininizi güzel inancınızı, dostluk, sevgi barış ve kardeşlik temalı inancınızı siyasetçilere kullandırmayın. Hakkınızı arayın bu Allah ile sizin aranızda Politikacıları ilgilendirmez" Bu konuda diğer lafımda karşı cepheye; " E ne işe yaradı insanların saçıyla başıyla oynamanız uğraşmanız ? Şimdi size yapıyorlar artık saygı duyun insanlara ki onlarda sizi anlasınlar". Ne zamanki birisi "İmam Hatipler arka bahçemiz" bir diğeri, " Türban Namusumuzdur" dedi ortalık karıştı. Orada kimse Laiklik demiyor Anti-Kapitalist Müslümanlar da orada çünkü.

Bir de cami olayımız var. Evet herkes takılmış ayakkabıyla girdiler neden girdiler içki içtiler dediler, imam yalanladı olmadı tonla video olay anı hakkında izledik. Cami bildiğin acil servis olmuş hala neyin derdindeler. Madem o kadar Müslümansın ABD Müslüman ülkeleri işgal ettiğinde neredeydin ? Efendim a pardon BOP Eş Başkanı sıhhatle ABD askerleri geri dönsün diye dua okuyordu. Bunları unutmayın bu kadar kör bakmayın.

Bir arkadaşım yazmış "Tencere ve tavayla 'hükümet devirmeyi' düşünen(!) bir güruhla aynı milletten olmak, gerçekten utanç verici. Oysa 'Türk Milleti zekidir'." bu minvalde pek çok yazı okudum. Kabul tencere tavayla düşmez neyle düşer? Seçimle. Peki benim tarafım olan parti yoksa ve ben seçimlerin yalan olduğuna inanıyorsam veya Devlete tepkim varsa yakıp yıkmadan nasıl tepkimi ortaya koyarım. Eskilerin yaptığını sizler de yapmayın. Başka birileri gelip aynılarını size yaptığında ne yapacaksınız Tayyip beyin dediği gibi yeriniz de zor duruyorsunuz da acaba bıçakla bombayla mı taleplerinizi isteyeceksiniz. Peki o zaman eğer bu size göre hak aramaysa molotofla İETT otobüsü yakanlara bir şey demeyin bundan sonra ;) Aynı şekilde bir başkası da " Türk Milleti zekidir neden din taciri, diktatörümsüye oy verir ki anlamıyorum hem her yeri satıyor din kisvesi altında iş yapıp" derse ne yapacağız? 

İşte burada akıllı politikacılar gerçek bir muhalefet olsa bunu kullanır ve ciddi oy alabilir ama bugün Kemal bey'inde söylediği gibi biz gençleri ( 80 sonrası ve özellikle 90'lılar ) apolitik, bilgisayar başında oturan toplum bilinci olmayan kişiler hatta çocuklar olarak gördüler. Ancak etki tepkiyi doğurdu ve gençler dedi ki; siz bizi ifada edemiyorsunuz boş boş laf kavgası yapıyorsunuz ama gençler sokağa çıkar hakkımızı alırız dediler. Sınıfta kaldınız yani tüm siyasi particikler hayırlı olsun.

Bu arada ne güzel ki gençler bu direnişi espirili bir şekilde sloganlar buldu. Gerçek anlamda bir komün hayatı yaşıyor Gezi parkı. Ne güzel demek ki aslında halkımız veya en azından gençlerimiz anlaşabiliyorlar yeterki ortak bir hedefleri olsun. Unutmayın bu gençlerin torunları kazma kürekle savaştı aynısını torunları yapıyor şuanda.

Son bir toparlamak gerekirse ( aslında daha çook konuşurum da çok uzun oldu dağılmasın konu), Nerede benim 85 milletvekilim Sırrı Bey gibi gelsenize bayrağınızı bırakıp meydana. Artık avukatları bile nedensiz gözaltına alıyorlarsa, avukat numarasını vermiyim evdekilere nasılsa savunma hakkımızı elimizden aldılar. Başbakan kabul et fena çuvalladın arkana aldığın güçler seni yarı yolda bıraktı. Ve sevgili yurdum insanı kalk artık şu TV'nin başından bak bakalım seçtiğin adam o adam mı? Yaşayın 90'lılar artık bu park olayından çıktı hak aramaya döndü tebrikler hepinize. Ve Ulu Tanrı yardımcımız olsun bizleri yalandan dolandan korusun ve yalnızca saf istekleri olan arkadaşlarımızı aydınlığa çıkarsın.

PS: Başbakanım bu arada bak Taksim yayalaşmış oldu halk senden hızlı çıktı sevin biraz :))

3 Mayıs 2013 Cuma

BAZEN

hatırlamıyorum daha önce yazdım mı böyle bir şey ama yazdımsa da bir daha yazıyorum kimseye bir şey olmaz nasılsa.

bazen kaybolmak geliyor içimden şöyle bir not bırakarak: "Ey arkamdan yalan gerçek gözyaşı döken vahlanan ahali, ne çok iyi, başarılı bir evlat oldum ( anneme göre arada bir cumaya gitsem tanrıyla arkadaşımmış gibi konuşmasam iyi olurmuş, babama göre biraz daha hareketli olsam iyi olurmuş, akrabalara girmiyorum kusura bakmayın), ne süper bir dost arkadaş oldum - bilmem belki birilerine olmuşumdur- (e adam her şeyi ti'ye alıyor ne anlatıcam dediler büyük ihtimal), veya eğlence düşkünü müptezelim -halbuki bilmezler beyninde karıncaların raks etmesi ne güzeldir-, ne de iyi, kibar bir sevgili oldum hep kötü adam oldum (her nekadar deselerki kızlar minik şeylerden etkilenirler koca yalan yaranamazsın). Onun için boş verin ağlamayı zırlamayı yaşam döngünüz de olmayan bir şey ha varmış ha yokmuş ne fark eder. Hadi sağlıcakla kalın."

ps: her modern(!) insan gibi sanırım benimde bir psikolog bulma zamanım gelmiş galiba ? :))

30 Nisan 2013 Salı

1 DİZİ 1 GÖSTERİ

İki ayrı yazı mı yoksa tek yazımı yazsam diye düşündüm sanırım iki yazıyı tek yazı yapacağım köşe yazısı tadında olsun diye.

Kısım-1 Yaşasın 1 Mayıs

Evet malumum yarın 1 Mayıs İşçi ve emekli Bayramı ( resmi adı bu imiş ). Benim aklıma bayram seyran denince böyle eğlenceli etkinlikler gelir bir şey kutlanmak için yapılan bir bayram ise günün anlam ve önemine binaen konuşmalar yapılır, eğlenceler tertiplenir ve bayram icra edilmiş olur. Ancak, bizim memleket kendine hastır onun için bayramlar da bol aksiyon olur. Hele bu bayramlar 1 Mayıs gibi siyasi boyutu olan bayramlarsa aman yarabbi ortalık toz duman olur. Polis müdahale eder "hak arayanlar" haksızlığa uğradık derler vs vs.

İşte yarında yukarıdaki gibi bir durum olacak. Hatta Valilik Makamı o kadar korkmuş ki olacaklardan mübarekler koca 15 milyonluk şehri kitlemeyi göze almışlar. İDO yok, Metrobüs ( garabeti ) yok, yollar kapalı. Ne güzel değil mi yaşasın hakkımızı arıyoruz ama devlet denen yaratık rahat bırakmıyor bizi (?!). Olan sade vatandaşa oluyor her zamanki gibi.

Şimdi iki tarafa da laf edeceğim sade vatandaş olarak. 1- Gösteri yapanlar; Arkadaşlar eğer siz halk için hak arıyorsanız, bunu demokratik ve barışçıl olarak meydanlarda dile getirmek istiyor olabilirsiniz. Ancak Sesini duyurmak adına ve gösteri kanunu gereği ( maillerimde bulamadım ama Bilgi Edinme yasasına dayanarak sorduğumda gelen cevap, gösteri yerlerinin elektrik ve suya yakın olması gerekliliği ve göstericilerin bu yerleri özellikle istemesiymiş. Yerler Kadiköy ve Taksim Meydanı idi.) illa bu merkezler de yapıyorsunuz gösterileriniz. İyi de böyle yapınca hiç bir şey elde etmiyorsunuz aksine o beğenmediğiniz ama aslında sizin de tabanınız olan ortalama insanlar size öfke duyuyorlar çünkü onların işlerini zora sokmuş oluyorsunuz. Bir de ortalığı yakıp yıkanlar var onlara hiç girmiyorum!! Arkadaşlar bırakın inadı anlaşın devlet babayla adam gibi bir yerde ( misal Z.burnu Kazlıçeşme ) üzerinize öfke toplamadan yapın gösterinizi.

He bu 1 Mayıs bir de gene Taksim olayı çıktı. Tek cümle yazıcam. Arkadaşım İNŞAAT SAHASINA GİRMEK TEHLİKELİ VE YASAKTIR. Taksimin durumu beğenmesem de bu, ne hakkınız var tatil yapacaklara işkence etmeye?!

2- Devlet Babaya; Sevgili devlet baba nasıl bir kafadır bu allaşkına bütün şehri kapatıyorsunuz. Bırakın gitsinler Taksime nasılsa birileri inşaata düşecektir dersiniz bundan izin vermedikti aha geldiniz ne oldu herkes rahatlayacak. Birilerini susturmak için bu tür şeyler ancak diktatörel yönetimlerde olur söylediğiniz gibi demokratik olanlar da değil!!

Kısım- 2 Behzat Ç.

Yav sorsan memlekette demokrasi vs var ama bir diziye dayanamadılar. Arkadaşım dizi bu ve belki abartarak ama gerçeği anlatıyor. Tabi ki doğası gereği kurgu var ama Türkiye'deki TV Dizisi tarihine mal olmuş olan dizilerden birisidir Behzat Ç. Sevgili kanal sahipleri 3 saat tek dizi yapmayın 45 dakika 2 veya 3 dizi yapın hem siz hem biz rahat edelim. Bu dizi ve benzeri projeler bitmemeli.

Bu yazı daha uzun olurdu aslında ama bu akşamlık bu kadar yeter. Bu arada Pilli Bebek dinleyerek yazdım yazıyı da :))

17 Nisan 2013 Çarşamba

İYİ AİLE ÇOCUĞU

Bayağıdır bir şeyler yazmıyordum aslında yazılacak çok varda belki yazasım gelmedi yada tivitır sağolsun yazdırmadı malum anlık tepki veriyoruz artık. 

Başlıktan hemen toplumsal bir şeyler yazıcam kendimi övücem sanılmasın bu bir tiyatro oyunun ismi. Bir kaç arkadaşımla beraber Pazartesi akşamı izlediğim güzel ve güncel bir oyun. Sade bir izleyici olarak bunları yazmak istedim buyrunuz okuyalım.

Öncelikle oyun hakkında kısa bir bilgi veriyim. Oyunumuz 2 kişilik Melda Gür ve Altuğ Yücel oynuyorlar. Google da aratınca oyun tanımı çok sanatsal şöyle ki :"Toplumun ön yargılar sonucu dışladığı iki anti kahraman Emel ve Rüya zar zor geçiniyorlardır. Ekmek paralarını yatak odalarından çıkaran bu ikili bir gece evlerine dönerken çöp kutusuna ölmek üzere terk edilmiş bir bebek bulurlar.Rüya onu karakola teslim etmek ister, ama Emel hayatı kötü başlayan bu bebeğin hayatını kurtarmak ister ve ona kendisi bakmaya karar verir. Emel’e göre hayatta herşey sevgi sayesinde düzelebilecekken, Rüya ise hayatın acı, kaderin tatsız olduğuna inanmakta ısrar eder"
Anti kahramandan kasıt aslında Hayat Kadını olmalarından ileri gelmekte. Emel karakteri bir travesti Rüya ise kadın seks işçisidir. E haliyle zor bela vede horlanarak geçinmektedirler.

Neden yazdın bunları derseniz aslında bir sade izleyen olarak, bana göre oyun bunun üzerine kuruluydu, ve izleyenlere "İYİ AİLE ÇOCUĞU" tabirinin aslında ne olduğunu,ancak olaya biraz kalp biraz da vicdanla bakanların sevgi olduğunu anlaması içindi bu oyun. Hep deriz ya iyi okul okuduysa iyi aile çocuğudur yada başarılı ise ha keza... E beki bunlara hiç dışardan baktınız mı? İşte bu oyun bunu gösteriyor.

Mesela Emel erkek oluyor, ilgiyi yalnızca para sanan bir baba rolüne bürünüyor. E tabi uzun süreli iş seyehatleri falan var eve az uğramalar falan bilindik hikaye yani. Netice de oğlunun kaçtığını öğreniyor ve içten bir şekilde "Oğlum evden mi kaçtı? Neden ama ama nasıl?" der ve bu tepkiyi oğluna hiç vermediğini anlar pek çokları gibi...

Bir başka sahnede ise çocukları birinci olsun ders manyağı olsun diye inleten bir ebebeyn oldular ve Emel den geldi güzel benzetme " ay bu çocuk akıllıysa psikopat, salaksa iyice şapşal olur ayol" Çoğumuz bu işkenceyi çekmedik mi okul da, hatta hâlâ çekiyoruz..!

E bir de hepimizin ama hepimizin bekçisi olduğu bir kavram daha vardı mesela oyunda. Ben bayılırım bu kavrama öle yerlerde duyarım ki aklım çıkar histerik kahkahalar atarım bazen. Hani şu uğruna ÖLÜNEN, tüm dinlerde Günah olmasına rağmen ÖLDÜRÜLEN insanların olduğu kavram "NAMUS". Bunun bombası ise Rüya'dan geliyor; 
E- Ay benim kızım hep okul okuyacak hiç aşk meşk işleri olmicek 18 ine kadar doğru erkeği bulana kadar NAMUS'uyla okucak.
R- e biz parayla yapıyoz diye mi orospuyuz?! ( konuşmalar hatırladığım kadarıyladır) Ya başka bedelle yapsa iyi mi?
E- (şaşkın ve doğrular şekilde bakar )

E bunlar dışında, boşanmış aile de büyümeye, yetimhanelerden tutun, üvey anne/baba sendromuna, oradan kamu kurumlarına, herkese bir "iyi aile çocuğu faturası" vardı aslında. Gerçekten olanla sözüm ona Aileden Sorumlu Bakanın değinemediği, dillendiremediği gerçekler hepsi bu oyundaydı. Naçizane tavsiyemdir gidin izleyin izlettirin unutmayın"TİYATRO HAYATTIR".

Teşekkürler:
Yazar Kandemir Konuduk
Oyuncular Melda Gür ve Altuğ Yücel ( Kapanış sahnesi için teşekkürlerim X1000000.... )
Yönetmen Bora Severcan
Müzikler için Uygur Vural ve 
Dekor için ( ki duvar yazıları şahaneydı ev de ) Meltem Severcan 

Detay için: http://www.istanbul.net.tr/Etkinlik/tiyatro/iyi-aile-cocugu/43696/14

17 Şubat 2013 Pazar

dert

hep anlatırız derdimizi birilerine hep o birileri yakınımızdır ya bizim ya gerçekten o yakınlarımızın yakınları onları düşünürmüyüz? bazen birilerinde bahsederiz ya o birileri bizden? kim kimi ne kadar sallar?! ya aslında umursadıklarımız bizi umursamıyorsa?! o zaman ne yapacağız?

bazen içimizden gelir masaları devirmek, isyan bayrağını açmak ya ne yaptım kendimi rezil etmekle yetindim neden yaptım bilmiyorum ama yaptım pişman mıyım hayır. aslında hepimiz kendimiz olsak o kadar rahat edeceğiz ki ne istediğimizi bilse yalnızca basit duygularla takılsak hayata özgürce - bi yerde okudum rütbelerden kurtulmak lazımmış- kafamıza göre...

bazen

bilmeyiz bazen neden ne yaptığımızı aslında belki en büyük kaybımızdır o hani bazen dizilerde filmler de derler aslında bilmeyiz. bazen çok konuşuruz bazen hiç... acaba bizim için önemli olanlar aslın başkalırı için önemsiz midir belki de sorun??!!! neden peki öyleyse insanların gecelerini gündüzlerin birbirine katarsın kendi derdin için ama dikkat etmiyorsun aslında derdinin kendi derdi olduğu ve anlatıyorsun en yakının hissettiğine ama aslında yanlış yapıyorsun çünkü sen o anda başka bir çaresizliğe başka bir girdaba sürüklüyorsun ve o değer verdiğin kişiye haksızlık ve yolsuzluk ediyorsun halbuki sen ne istemiştin?!..; yalnızca derdini alatmam keza bir Dr.'a olduğu gibi maalesef olmadı olamadı çünkü artık herkes dolu sen yalnızsın derdini yalnız aşacaksın....!

konuyla alakalı bir ikde video paylaşayım bari ;) :)

http://www.youtube.com/watch?v=MTogquZ4Aos

http://www.youtube.com/watch?v=gUMLqtnw1jM

başkalarıda vardır belki bu kadar yeter yeterki bazen gerçekten empati kuralım.. doğru yanlız ve boşluk ta hissede bilir ama bununda yeri zamanı var kaş yaparken göz çıkarmayalım !!!

1 Şubat 2013 Cuma

kurallar kurallar

bugün öyle sesiz sakin dinlendim. gerçi dinlenmem sırasında bana inceden yağan yağmurun sesi ve o çok sevgili toplu taşıma aracımız olan minibüslerin çok romantik kornaları ve motor sesleri eşlik etti. ama genede uyudum, dinlendim düşündüm. aslında bayağıdır düşünüyorum yazmayı ama ne hikmetse kelimeleri konuları derleyip toplayıp yazamıyorum aklımdan geçenleri. belki az okumaktan belki edebi olmayan şeyler okumaktan kaynaklanıyor, belkide beki de başka şeylerden... neyse biz usulümüze geri dönelim sohbet edermişcesine yazalım yazacaklarımızı buraya.

bu aralar ahlak ve toplum anlayışına sardım - gerçi bir aralar toplum yönlendirmeleri ve sosyolojiye merak sarmıştım ama kaynak bol okurken sıkıldım deneyselliğe yani kolay yola döndüm :) - hepimiz bir öğretiyle yetişiyoruz. kimimiz daha rahat ortamlarda kimilerimiz daha muhafazakâr ama hep bazı kurallarda büyüdük. genelde hep yalan konuşmanın ayıplığını öğrendik, karşı cinsle olan münasebetlerimizde nelere dikkat etmemiz gerektiğini öğrendik - tabi bu arada ebeveynlerimizden ilk iki yüzlülüğü de öğrendik -, sonra kurallara uymamız öğretildi dışarıdan liberal hayatı benimsemiş olsak da mutlak o eski kurallara uymamız öğretildi. he birde eğer bir erkek kızın babasıyla, bir kız erkeğin annesiyle tanıştığında ilişki ciddileşiyor - sanırım dünyanın her yerinde böyle?! -. ciddi olmayan ilişki one night stand olan değil miydi yav daha uzunsa zaten ciddidir. siz birey değil misiniz birbirinize obje olarak veya "selpak" olarak mı bakıyorsunuz ?

başka neler var acaba? mesela dedikodu ayıp deriz ama kim kimle ne yapmış meraktan çatlarız. birisini etkilemeye veya hor görülmemeye çalışmaya hazırlanmak dışında aynaya bakmayan insanlar olduğumuz için yalnızca karşımızdaki eksikliği veya yanlışlığı görürüz, halbuki bu topraklardaydı " kötülüğü örtmekte gece gibi ol" diyen düşünür. e haliyle başkalarına yaranmak için yaparız bazı şeyleri. peki bu bize öğretilen "kendin ol" başka bir deyişle, "ya göründüğün gibi ol yada olduğun gibi görün" deyişine ne oldu? bu değil miydi bizi "modern" insan yapan...? o sanırım modern insanın tanımı bayağı değişti bu diziler vs vs sayesinde.

biliyorum bu yazıyı okuyanların çoğu " e kardeşim bişi yazmamışın", "fikir beyan etmemişin" delil ıspat olmadı "sen X bir örnekten yola çıkmışsın" diyecekler. ey bunu diyen güzel insanlar, ben kafama takılanları soruyorum bir yerde sesli düşünüyorum. acaba bizler, hepimiz yani bende dahil acaba o eleştirdiğimiz beğenmediğimiz insanlara mı benziyoruz bazı yönlerimizle he olabilir mi?

çok yıllar dini anlamda muhafazakâr olanla laikler birbirini yedi hep hor görüldü kapalı olanlar sonuç?! ya, şimdi onlarda diğer tarafa aynısını yapıyor..! ne hazin değil mi? konuyu siyasete çekmeyeceğim ama o zaman ve hala bu insanlara muhafazakâr yani; "koruyan, koruyucu, eng. conservative" diyenler dışarıdan bakıldığında, söylevlerinde hep özgürlükten bahsederler ama mutlaka ya kendileri çok sağlam aile kurallarına onlar değilse de çocukları bu kurallar demetine bağlıdır. e bu nasıl bir çıkmaz? işte bende burada bunu soruyorum ve fikir geliştiriyorum kendimce yazının amacı bu.

çok uzattım biliyorum aslında her paragraf hatta - aileler yalanı öğretiyor kısmı - bile ayrı birer makale konusu belkide sosyolojik, felsefi inceleme konusu. amaç dikkat çekmek ve eğer birilerini eleştiriyorsanız, inatçısın diyorsanız önce aynaya olmadı, suya bakın. aynalar hileli olabilir ama eğer, suya daha doğrusu temiz suya bakarsanız biraz alacalı veya hareketli de olsa bir yansıma görebilirsiniz. o yansımayı gerçekten berrak olarak görebiliyorsanız işte o zaman işte o zaman eleştirebilir ve eleştirilebilirsiniz.