İstemek, çalışmak, umut etmek, yenilmek ve tabi ders çıkarıp kazanmak yada inanmak, sabır etmek, dilemek, kanaat etmek ve şükretmek. Her iki kelimeler zinciri de aslında aynı şeyi anlatıyor sadece farkları; ilki modern zaman guruları " yaşam koçları"nın ağzından diğeri ise bilmem kaç yüz yıllık sufi veya dini inanç sisteminin polyannacılığı.
İnsanoğlu hangisine yakın hissediyorsa ona inanıp ona göre hareket ediyor. Ve mutlu huzurlu oluyor. Peki bu gerçekten istediğimiz mi? Gerçekten inançla sabretmek veya durmadan çalışmak veyahut inançla durmadan sabırla çalışmak, gerçekten bizi mutlu ediyor mu yani gerçekten tatmin oluyor muyuz?
Peki ya bütün bu çabalarımız gerçekten bir hiç içinse?! Neye göre kime göre kendimizi ölçeceğiz hatta biraz daha abartırsak neden ve ne için ölçeceğiz? Peki hep biz artıdaysak ve başkaları eksideyse bize göre, biz mi daha iyiyiz onlar mı kötü yoksa onların tarafından bakınca tam tersi mi? Hiç olmadı mı size, hep çok çalıştığınızı düşünüpte aslında yerinde kaldığınız söylendiği. Nedir bunun tarafsız ölçeği?
Evet nedir gerçek olan, çok inançlıların Tanrısı mı yoksa Tanrısal değil enrjisel bir güce inanların "Enerji Tanrısı" mı, yoksa bizim kendi kurgumuz mu bunları yaptıran? Evet hep çalışıyoruz hep çalışıyoruz umuyoruz sabrediyoruz vs vs sonuç?! Kendi adıma süper tatmin edici değil daha iyi örnekleri var. O zaman iki tarafa da soruyorum bu büyük senaristin benle derdi ne? Genelde cevap aynı " bekle zaman ". Veya " haklısın vb." E o zaman neden diğerlerine de aynısı olmaz?
Veya başka sorun; anlatmaya çalışırsınız ne yaptığınızı herkese, ama nedense o anlattıklarınız size hep ya o da bir şey mi bakışıyla bakar ve gene inandıramazsınız. Neticede kendinizi kağıt mendilden bile lüzümsüz hissedersiniz bu fani dünyada.
Galiba onun için çalışmalı, yorulmalı, zorlanmalı ama netice hep eğlenmeliyiz. O zaman çalışalım, menşeimizin neresi olduğunu unutmadan yeni limanlara yelken açmak içi, korkularımızdan ve miskinliklerimizden silkinerek samimice çabalayalım ve kazanalım...
Keyfe keder bir TC vatandaşının kafasına estikçe yaşamla ilgili yazınları vardır. Edebi değil deneyseldir. Siyasetten sanata,aşka, belediyelere kadar herşey var
27 Kasım 2012 Salı
23 Kasım 2012 Cuma
BEĞENİ ÜZERİNE
Dün bir diyalog yaşadım beğeni ve algı üzerine. bir yerde şunu anladım, hatta dayanamadım tivit bile attım; "Hep merak etmişimdir devamli mutsuz ve elestiren insanlarin derdi nedir?ve tanri neden o kadar akıllının yanına biz salakları yaratmiştir?" diye. Sonra yapmamam gereken bir şey yaptım, evet yaptım düşündüm. Şöyle bir çepeçevre çevremdekilere baktım, gerçekten mutsuz olan insanlar hiç bir şey beğenmiyorlar. Hatta babamın bana dediği lafı bile hatırladım, bir lokantadaydık servise kıl olmuştum sonrasında baktı güldü. " sende bana çekmişin beğenmiyorsun, sende mutlu olamıcaksın." dedi. Neden dedi bunu?
Negatiftim çünkü. Hani yeni akımlardaki " modern veya realistik poliyannacılık" değildi yaptığım düz beyaz siyahtı her zamanki gibi. Peki beğenmediğimiz veya bize göre salakça olan şeyi neye göre yargılıyoruz. Misal Yemediğimiz bir yemek hakkında neden yorum yaparız. Önce denemek gerekmez mi? e peki ya ölürsek yada hastalanırsak o da risk. Risk=Kâr diye anlatırlar İşletme derslerinde. Peki ya Deneyim= Hatalarımızın toplamı değil midir? Peki o zaman hayasızca eleştiri nedir?
TV başında pijamayla yorum yapmak kolay ya icraat?? İşte milletçe orda tıkanıyoruz. e malum 80 sonrası biz çiçek çocuklar olduk etsiz sütsüz türünden ( malum et ve süt protein içerir o da zekayı geliştirir.) hal böle olunca biraz fazla proteinli arkadaşlar laf sölerler. Aslında haklıdırlar sadece farkında değildirler bir kümeste yaşadıklarının. Ayrıca ona buna laf çakara işi ilginç yer altı örgütlerine vs atarak yada o torpilli aabii'ye atmadan belki çalışsalar çabalasalar ve değişik yuerlere gidip kendinden kötü ve zor durumdakileri görseler belki değişirler. Tabi bunların hepsi varsayım o da ayrı.Çünkü bana göre bu modeller korkaktırlar bir türlü ben buyum diyip posta koyamazlar. ama insan sosyal bir hayvandır bunu unuturlar.
neyse bu akşamlık bu kadar yeter konuyu dağattım sıcağı sıcağına yazmak, belkide sakin düşünüp edebi yazmak lazım ama malum ben o model değilim. Bitirişi sevdiğim bir filimden güzel bir pasajla yapıyorum selametle...
http://www.youtube.com/watch?v=3ahEUyRaad8 (.56-1.10 arası) ( değişiklik iki taraflı olursa güzel olur yoksa bir tarafın - beğendiğiniz tarafın - ölmesi demektir.)
Negatiftim çünkü. Hani yeni akımlardaki " modern veya realistik poliyannacılık" değildi yaptığım düz beyaz siyahtı her zamanki gibi. Peki beğenmediğimiz veya bize göre salakça olan şeyi neye göre yargılıyoruz. Misal Yemediğimiz bir yemek hakkında neden yorum yaparız. Önce denemek gerekmez mi? e peki ya ölürsek yada hastalanırsak o da risk. Risk=Kâr diye anlatırlar İşletme derslerinde. Peki ya Deneyim= Hatalarımızın toplamı değil midir? Peki o zaman hayasızca eleştiri nedir?
TV başında pijamayla yorum yapmak kolay ya icraat?? İşte milletçe orda tıkanıyoruz. e malum 80 sonrası biz çiçek çocuklar olduk etsiz sütsüz türünden ( malum et ve süt protein içerir o da zekayı geliştirir.) hal böle olunca biraz fazla proteinli arkadaşlar laf sölerler. Aslında haklıdırlar sadece farkında değildirler bir kümeste yaşadıklarının. Ayrıca ona buna laf çakara işi ilginç yer altı örgütlerine vs atarak yada o torpilli aabii'ye atmadan belki çalışsalar çabalasalar ve değişik yuerlere gidip kendinden kötü ve zor durumdakileri görseler belki değişirler. Tabi bunların hepsi varsayım o da ayrı.Çünkü bana göre bu modeller korkaktırlar bir türlü ben buyum diyip posta koyamazlar. ama insan sosyal bir hayvandır bunu unuturlar.
neyse bu akşamlık bu kadar yeter konuyu dağattım sıcağı sıcağına yazmak, belkide sakin düşünüp edebi yazmak lazım ama malum ben o model değilim. Bitirişi sevdiğim bir filimden güzel bir pasajla yapıyorum selametle...
http://www.youtube.com/watch?v=3ahEUyRaad8 (.56-1.10 arası) ( değişiklik iki taraflı olursa güzel olur yoksa bir tarafın - beğendiğiniz tarafın - ölmesi demektir.)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)