30 Mayıs 2016 Pazartesi

MESLEK OLMAYAN BİR İŞİ YAPMAK

Herkese merhaba. Bu yazı bugün Ekşisözlük'te gezerken denk geldiğim bir giri üzerine aklıma geldi. Aslında yazar arkadaş bir yerde haklı çünkü bizim ülkede motorun dişlilerle döndüğü unutulur ve en içteki ufak dişlilerden biri kırılırsa motorun (sistemin, işin) işlemez veya zor işler halini alacağı önemsenmez taa ki araç bozuluncaya dek. (Yazmama vesile olan giri bir tık ötenizde buyrun: https://eksisozluk.com/entry/53032919 )

Öncelikle yazar arkadaşın "uluslararası" isimli bölümler için dedikleri doğru denebilir çünkü bizde insanlara lisede adam gibi hangi fakültenin hangi bölümü ne iş yapar anlatılmaz ve bununla beraber insanlara "uluslararası" ortamların güzelliği anlatılır. Haliyle 17 yaşında olan bir gençte bunlara meftun olup tercih yapar ama iş hayatında ağlar... Çünkü ne acı ki ne liselerimiz ne de üniversitelerimiz (alanım hakkında) iş hayatına gençleri pek hazırlayamaz.

Yazıda ilk başta bozulduğum husus üslup. Gerçi bakış açısı pek çok Orta ve Küçük Boy işletmemiz hatta belki Kurumsal olanları içinde geçerlidir. O da şudur; "Ya bu ithalat ihracat işlerine bizim muhasebedeki Aysel hanım/Veysel bey baksın sonuçta fatura falan kesiliyor geri kalanı da bizim ambar sorumlusu Haydar bey halleder." Atlanan nokta yazar arkadaşın bahsettiği gibi işlerin basite indirgenmesi. Baktığımızda hamallık veya çöpçülük basit görülebilir ancak ikisinin de kendi içinde bir sistematiği ve püf noktası vardır.

ULUSLARARASI TİCARET NEDİR? DIŞ TİCARET NEDİR?

Önceliği Dış Ticarete verelim. Dış Ticaret (İthalat/İhracat) Kitabi tanım şu şekildedir genelde; Özel/Tüzel kişilerin ülke içinden aldıkları/ürettikleri ürünleri mevcut mevzuata göre bedelini kambiyo uygulamalarına göre getirmek veya gönderdikten sonra yurt dışı etmek veya aynı şekilde yurt dışından yurt içine getirmektir. Yani siz alıcı veya satıcı olarak kendi hukuk düzenlemelerinize tabisinizdir.( tarafların anlaşamama halleri ve diğer sözleşme şartları göz ardı edilmiştir)

Uluslararası Ticaret ise; Dış ticaretin tanımına çok benzer ancak komisyoncu olarak Çin'den aldığınız bir malı Finlandiya'daki müşterinize satabilir Türkiye'yi pas geçebilirsiniz. Ancak bu sefer sizi Uluslararası hukuk, bankalar düzenlemeleri, nakliye riski vb. başkaca riskler bekler. Buradaki en dikkat edilecek husus Uluslararası hukuk kuralları veya Tercih edilen Hukuktur iş sarpa sararsa burada patlama olasılığınız vardır. Bu bölümlerde okuyan insanlarında bunlara dikkat etmesi beklenir.

Burada 2006 yılında kurumsal bir firmamızda yaşadığım mülakattan örnek vermek isterim. Önce konumum hakkında yazayım. Yaş 21, mezuniyet Dış Ticaret ve AB Ön Lisans, A.Ö.F İktisat Bölümünde okunuyor, Lisede de Dış Ticaret okunmuş. Tecrübe yaklaşık 2-2,5 yıl (yarısı gümrük müşavirliği firmasında staj kalanı ikinci 500'de olan bir firmada ithalat sorumluluğu) Olay; bu bilgilere rağmen CIF/FOB nedir? sorusuyla muhatap olmam. Benim cevap; "Bilmesem Liseden mezun olamazdım...?!?!" Çünkü bizde mezkur bölüm veya İİBF'den mezun olup bu işlere baş vuran ve yazar gibi "Amaan kağıt kürek iş mi yea??" diyenlerden dolayı abuk sorulara muhatap oluyorsunuz.

NE VAR YAPTIĞIN İŞİ SEKRETER YAPAR İŞ Mİ YANİ YAPTIĞIN?!? 

Doğru kırtasiyesi bol bir iştir bu sektör çünkü her şeyinizin yazılı olması lazım yoksa durduk yere ceza çekersiniz. Ancak bu işi yapmak için sadece ön muhasebe (ne demekse o?? ) az biraz İngilizce (sözleşmeler ağır hukuki ve uluslararası ticaret dili içerir öyle "Hey Dude how'r U?" ile zor), Genelde hata olmaması için bir kısaltmalar dili kullanılır (INCOTERMS) bunu bilmezseniz yandınız.

Gene bir örnek verelim. Eski çalıştığım yerde patronumuz klasik Türk tipi patrondu her şeyin en iyisini bilirdi. Bir makine siparişi vermiş. Satıcı uyanıklık yapıp sözleşmeye CIF - TURKEY yazmış normalde ilgili Liman yada şehir yazılır. Mal gecikti ne oluyor dedik satıcının Operasyon yetkilisini aradık. Sonuç Mallar Japonya'dan önce Almanya'ya sonra da İzmir'e hava yolu ile gelecek akabinde mallar İstanbul'da gümrüğe sokulacak. Haliyle yaklaşık 3 günlük gecikme veya hesapta olmayan maliyetlerle iş halledildi. E hani basitti bu iş??

Hiç bir iş dışarıdan görüldüğü gibi değildir. Eğer yeterli eğitiminiz ve tecrübeniz yoksa haybeden maliyete katlanır bir süre sonra da batarsınız.

Aciliyet konusu var bir de. Konuyu bilmeyen insanlar iş yapmak için "acil acil" lafını çok kullanır. Ancak siz Nakliyeci ile, Gümrükçüyle nasıl konuşacağınızı bilirseniz. Bankanızın dilini anlarsanız ithalatı 2 veya 3 iş gününde fixe bağlar halledersiniz. İhracatta 1 gününüzü alır. Yoksa teslim şartını yerine getirmemekten ceza mı alırsınız yoksa geç tedarikten üretim mi aksar orasını ben bilmem

E NE YAPAR BU ULUSLARARASI TİCARET OKUYANLAR?

Ülkemizdeki Sorun da budur danışmayı sevmeyiz. Uluslararası Ticaret/Lojistik okuyanlar çalıştıkları firmanın (veya sahip oldukları) işlerinin yolunda ve bir program dairesinde gitmesini sağlar.

Ama gerçekten bir plazada lattenizi yudumlayıp 6'da işten çıkacağınızı ummayın. Bol stresli, kimsenin anlayamadığı, genelde yumurta kapıya dayanınca çözüm için uğranılan yer olacaksınızdır. Ancak aklı başında bir firma sizi üretim planlama, satış, tedarik zinciri gibi yerlere koyabilir çünkü muhasebedeki Veysel Beyden daha çok kriz yönetimi yapmışsınızdır...

Bir nokta daha var yazar arkadaşa katıldığım o da çalışmak. Bu bölümde okuyan arkadaşlar her yaz ayrı bir kolunda çalışsınlar hatta mümkünse okurken de çalışsınlar ki nerede rol alacaklarına mezuniyette değil öncesinde karar vermiş olsunlar.

Bu yazım internette gördüğüm bir beğenmeme yazısı üzerine kısaca cevaplama mahiyetindedir. İlerleyen günlerde Uluslararası Ticarete yeni başlayanlar veya okuyanlar için olay çözümlemesi şeklinde yazılar kaleme almayı planlıyorum.

                                                                                            Saygılar ve Selamlar Herkese....

10 Mart 2016 Perşembe

NASIL GÜMRÜK MÜŞAVİRİ OLURUM?

Bu sıralar sıkça duyduğum soru; "Nasıl Gümrük Müşaviri olurum yada Yardımcısı açıklayabilir misiniz?" Bu soruyu bu kadar sık duymamın birinci sebebi yönetim kurulunda olduğum Gümrük Müşavir Yardımcıları ve Stajyerleri Derneği(GMYD) diğeri ise mesleğimi bilen genç arkadaşların yönelttiği sorular.

Genç arkadaşlarımız hasbel kader veya kulaktan dolma bazı bilgilerle genelde Lojistik bölümlerini yazıyorlar. Okulun bitmesine yakın ne yapsak diye düşünmeye başlıyorlar ve bir şekilde bana ulaşıyorlar. Bu yazıyı yazma sebebim de Gümrük Müşavirliğini yapmak isteyen arkadaşlara kısa bir bilgi vermektir.

14.Temmuz.2015'de yazdığım "Tercih Yapacaklara Selam Olsun" (http://tolgayuzbas.blogspot.com.tr/2015/07/tercih-yapacaklara-selam-olsun.html) başlıklı yazımda aslında biraz da esprili bir şekilde dış ticaret operasyon koluna ait bilgiler vermiştim. Aşağıda mevzuat halini ve iş akışında yaşayacaklarını yazacağım.

Öncelikle bu mesleği yapacak arkadaşlar yasal mevzuatı araştırmayı alışkanlık haline getirmeliler sonuçta işiniz bu olacak.

Meslek ile alakalı bilgiler Gümrük Kanunu (GK) Madde 225-228 de belirtilmiştir. Gerekli yerleri aşağıya alıntılıyorum.

"GK. Md.225/1. Eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulmasına ilişkin faaliyetler, 5 inci madde hükümleri çerçevesinde, sahipleri ile bunların adına hareket edenler tarafından doğrudan temsil yoluyla veya gümrük müşavirleri tarafından dolaylı temsil yoluyla takip edilir ve sonuçlandırılır.(...)"

Bu madde ileride Gümrük Müşavirliği yapmak isteyen arkadaşlara işin kısa tanımını vermektedir. Burada iki tanım dikkatti çekmektedir. Bunlar, Doğrudan Temsil ve Dolaylı Temsildir. Kısaca açıklarsak; Dolaylı Temsil, kendi adına başkasının (mükellef adına) hesabına iş yapmak demektir. Doğrudan Temsil ise yükümlünün (mükellef) kendi nam ve hesabına temsilname ile işlem yapmasıdır.

Gümrük Müşavir Yardımcı ve Gümrük Müşaviri Nasıl Olunur?

Öncelikle maalesef ki Ticaret Bilimler ve Lojistik mezunları Kanun'da ismen geçmedikleri için bu iş kolunda teknik olarak çalışamıyorlar ancak bu mesleği icra etmek isteyen arkadaşlara pratik bilgi olarak Açık Öğretim Fakültesinin ilgili bölümleri kurtarıcı olacaktır.

Gene mevzuatımızdan alıntı yaparsak aşağıdaki özet ortaya çıkıyor. GK. Md. 227'nin tamamına bakınız. Bu madde nasıl Gümrük Müşavir Yardımcısı olacağınızı anlatır. Aynı maddenin devam bentlerinde Kamu emeklileri için gereken bilgiler ve temel esaslar bulunmaktadır. GK. Madde 228 ise Gümrük Müşavirliğini anlatmaktadır ve tam metine bakmanız yerinde olacaktır.

"GK. Md.227/f. i) Hukuk, iktisat, maliye, işletme, muhasebe, bankacılık, kamu yönetimi, siyasal bilgiler ve endüstri mühendisliği dallarında eğitim veren fakülte ve yüksek okullardan veya denkliği Yüksek Öğretim Kurumunca tasdik edilmiş yabancı yüksek öğretim kurumlarından en az lisans seviyesinde mezun olmak, 
ii) Diğer öğretim kurumlarından lisans seviyesinde mezun olduktan sonra (i) alt bendinde belirtilen bilim dallarından lisans üstü seviyede diploma almış olmak ya da ön lisans eğitimi veren gümrük, dış ticaret ve Avrupa Birliği konularında uzmanlık programı olan meslek yüksek okullarından mezun olmak, 
g) Staj amacıyla bir gümrük müşavirinin yanında bir yıl çalışmış olmak"

"GK. Md.228/1. 227 nci maddenin 1 inci fıkrasının (f) bendinin (ii) alt bendi hariç olmak üzere, aynı fıkrada belirtilen koşulları taşıyan ve iki yıl süre ile gümrük müşavir yardımcılığı yaparak, gümrük mevzuatı ve gümrüğe ilişkin iktisadi, ticari ve mali konuları kapsayan sınavda başarılı olan kişiler, gümrük müşavirliği yapmaya hak kazanır"

Staj Nedir Süresi Nasıl Hesaplanır?

Her iki maddede de staj konusu yer almaktadır. Peki bu staj nedir yaz çalışması gibi midir? Hayır değildir. Öncelikle kesinlikle şirket unvanında GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ kelimelerinin geçmesi gerekmekte. Adı geçen firmada sigortalı olarak çalışmanız ve bu çalışmanızı süresi içinde (Bir hafta) ilgili mercilere usulü ile bildirmiş olmanız gerekmektedir. Bu konu Müşavirin zorunluluğun da olsa Stajyerin mutlak suretle kontrolü ve gereğinde başvuruyu kendisinin yapması yerinde olur.(Uygulamada bu yöndedir.)

Sınava girmek için bir ve iki yıllık staj süreleri geçmektedir. Burada anlaşılması gereken, sınavın açıldığı tarihte 360 gün veya 720 gün staj süresinin doldurulmuş olmasıdır. Bu hesap yıl olarak alınır tam tarih dikkate ALINMAZ!!!

Örneklersek; Mart 2016'da GMY'lik için staja başlayan arkadaş 2017 yılının kasımındaki sınava GİREMEZ. Çünkü o yılın BAŞINDA staj süresi dolmamıştır. 2018'de açılacak olan sınava girebilir. Aynısı GM'lik içinde geçerlidir. Müşavirlik stajınızı da ancak Gümrük Müşavir Yardımcısı İzin Belge'nizi aldıktan sonra başlatabilirsiniz bunu da unutmamak lazım.

Stajyerler, GMY'ler ve GM'ler Nasıl Çalışır?

Esasında stajyerlerin iş takibi yetkisi yoktur ancak mesleği öğrenmeniz için şirket içinde ve sahada çalışmanız sizin faydanıza olacaktır. GMY'ler Müşavir adına iş takibi yapabilirler, muayenelerde hazır bulunurlar ancak tebligatları kabul edemezler. Gümrük Müşavirleri ise beyanda bulunan adına mali/hukuki sorumlulukla hareket ederek tüm gümrük işlemlerini tamamlar mükellef adına vekalet ile imza atar.

Umarım yazı biraz olsun bu iş kolunu merak eden arkadaşlara yardımcı olabilmiştir. Meslek yoğun kafa ve emek sarfiyatı içerir ve mutlaka öğrencilikte -kişi eğer bu mesleği yapmak istiyorsa- bir Gümrük Müşavirliği firmasında çalışmalıdır. Detaylı bakmak isteyenler için ilgili meslek örgütlerinin ve resmi kurumların sitelerini aşağıya yazıyorum.

                                                                                   Saygı ve Selamlarımla,
                                                                                     M. Tolga YÜZBAŞ
                                                                                           Y/34/5254

İNCELEME LİNKLERİ:
1. http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4458.pdf
2. http://www.igmd.org/ İstanbul Gümrük Müşavirleri Derneği
3. http://www.izmgmd.org.tr/ İzmir Gümrük Müşavirleri Derneği
4. http://agm.org.tr/ Ankara Gümrük Müşavirleri Derneği
5. http://www.mergumder.org.tr/ Mersin Gümrük Müşavirleri Derneği
6. http://bugumder.org/ Bursa Gümrük Müşavirleri Derneği
7. http://ggm.gtb.gov.tr/ Gümrükler Genel Müdürlüğü

NOT: Bu yazı yazarın kendi bilgi, deneyim ve görüşleri ile yazılmış olup Gümrük Müşavir Yardımcıları ve Stajyerleri Derneği'nin resmi görüşünü yansıtmaz.




















23 Şubat 2016 Salı

GÜZEL ZAMANLARIMIZ...?!

Bu yazıyı yazmayacaktım aslında. Sonuçta her insan gençliğini ilk ergenliğini güzel hatırlar ama Ekşisözlük'de gördüğüm "AKP Öncesi Türkiye" başlığı ve altına girilen yazılardan sonra istemsizce gece gece çocukluk, ilk ergenlik ve ergenliğime doğru bir yolculuğa çıktım. Bakalım pelt olmuş hafızamda neler kalmış.

Bu arada yaş çok fazla değil aslında 1985 doğumlu ailesi yaklaşık 1930'lardan beri İstanbul'da yaşayan bir orta halli tüccar çocuğuyum. Evimiz genelde Anadolu yakasındaydı sadece iki iki buçuk sene Mimaroba'da oturduk hatıralarda o da var. Yazıda birazda olsa AKP'nin ilk yıllarına girebilirim sonuçta ilk seçildiklerinde lisede öğrenciydim :)

Mesela sokakta rahat rahat oynardık. O zaman oturduğumuz evin yanında fırın vardı. sabahları un gelirdi haliyle birazı yerlere dökülürdü. Ben ve bir iki arkadaşım su,toprak ve un üçlüsünden ekmek pasta falan yapardık.

Mesela, kimseye mezhebini memleketini sormazdık bilmezdik. Bir tek isim biraz ilginçse sorardık onda da "Aaa değişikmiş" diyip oyuna dalardık.

O zaman da aslında Metrobüs sistemimiz vardı. Mecidiyeköy Taksim arasındaki otobüsler tercihli yoldan giderlerdi sonra trafik yoğunluğu nedeniyle demirler kaldırıldı tercihli yol yalan oldu.

Büyükçekmece'den Kadıköy'e gelmek için belki 4 5 vesait değiştirirdik (Topkapı otobüs garıydı) ama şimdikiyle hemen hemen aynı süreyi alırdı gelmemiz.

7 8 yaşlarında iki çocuk hiç korkmadan Bağlarbaşı'ndan Kartalbaba Türbesine kadar (yaklaşık 1,5 Km yürüyerek 15-20 dakika) gidip bir akrabasında su içip evine geri gelebilirdi. Ailenin korkusu araba çarpmasıydı.

Mesela, annelerimiz babalarımız hiç korkmadan - e birazda kendimize güvenimiz gelsin diye- bizi bakkala markete yollardı. Tasallutta bulunacağı aklına gelmezdi Bakkal Mehmet'in.

Mesela, tek başına filime sokardı annem beni. Hatta yanımda oturan ablanın (gerçekten abla benden büyüktü) mısırını yemiştim dalıp :))

Okul gezileri olurdu. Topkapı, Dolmabahçe, Beylerbeyi Sarayları gezdirilirdi çocuklara. Üsküdar'da oturduğum için ve okulumda orada olduğundan şimdi Milletin bilmem neresine bir şeyler koymak isteyen zevatın sevmediği Fethi Paşa Korusuna okulca pikniğe gidilirdi. Eğer ortadan kaybolduksa kimse tecavüz edilip öldürüldüğümüzü aklına getirmez, kafamızı gözümüzü mü yardık acaba diye düşünürdü.

Hani Mimaroba demiştim ya başta. 94-95 yıllarında orası Büyükçekmece'ye bağlı bir köydü haliyle gittiğim okul Köy okulu. Öğle yemeğinde okuldan çıkıp eski okul binasına gider yemeğimizi göl manzarasında yerdik. Dönerken de Öğretmen Kırtasiyeye uğrar kokulu defterlerden alırdık :)) Göle düşmeyelim diye hocalar kızardı. Baktılar olmuyor, laf geçiremiyorlar bize öğretmenlerimiz de bizle gelirdi arkamızdan...

Televizyonda Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Savaş Ay, Hulki Cevizoğlu vardı. Haber, tartışma programları izlerdik. Her taraf dinlenir bir sonuca varılmaya çalışılırdı. (sonradan bazısının suyu çıksa da)

O zamanda saçma sapan programlar vardı ama katinde açıp Sörvayvır izlemezdik PO ihalesine falan bakardık lisedeyken (Ticaret Lisesiydik belki ondandır :D ) ülke ekonomisini politikasını takip ederdik. TKP'li ile MHP'li arkadaş olabilirlerdi neticede ikisi de yol farklı olsa da ülkesini savunurdu. Bu kadar da kutuplaşmamıştık.

Mesela gündüz kuşağında kadın programları vardı. Evlenme veya kayıp bulma programları yoktu. Pratik bilgiler veya sağlık bilgileri verilirdi.

Lombak, L-Manyak alırdık mesela Kötü Kedi Şerafettin, Robinson Crouse ve Cuma okurduk o dergilerde ama kimseye tecavüz etmek, küfür kıyamet konuşmak aklımıza gelmezdi çünkü bir şekilde bunların hayal olduğunu bilirdik.

Doğru Faili meçhuller olurdu, gazetecilerin arabaları havaya uçurulurdu sonra Susurluk ayranı ile değil Kazası ile bilinir oldu. Ama inanlar "Tencere tava çalardı" kimse hep aynı hava demezdi. Halk tepki vermiştir derdi.

Ekonomik krizden etkilenen insan Başbakanlık önünde yazar kasa kırabilirdi çünkü o zaman devletin başındakilere ulaşmak yasak değildi. Yada siyasi mizah yapanlar rahat rahat işini yapardı. Hepimiz hatırlarız değil mi Levent Kırca'nın İSKİ parodisini...

Mesela, TutiFuritti vardı yada Pazar gecesi sinemasını Parliament sunardı kimse de sigaraya başlamazdı yada sokakta biraz dekolte giyinen kadına tecavüz etmeye kalkmazdı. Yada belki biz duymuyorduk malum sosyal medya yoktu ;)

Cep telefonumuz yoktu konuşulan saatte konuşulan yerde olurdu insanlar. İstiklal caddesinde fidan görünümlü ağaçlar vardı...

İlk aklıma gelenler bunlar. Herkes kendine göre başka şeylerde yazabilir. Belki "ikna odaları" belki "askeri vesayet". Ama şu anki durumunda ondan farkı yok aslında sonuçta özgürlük ve adalet herkese lazım...


9 Şubat 2016 Salı

TAKSICI ESNAFIMIZ


Hep siyaset olmaz malum blogun başlığında bile yazıyor. Bu sefer bir şikayetle sizlerleyim.

Aşağıda öz olarak yazmaya çalışacağım olaylar  5 ve 6 Şubat 2016'da başıma gelen olaylardır. Tabii ki bu olayları bir meslek grubuna kötülemede bulunmak için yazmıyorum ama netice de ben tüketiciyim ve benim gibi onlarca insan güzide esnaflarımızdan olan "Taksici Esnaf"larımızla benzer sorunları bol bol yaşamıştır.

Yazılı hikaye aynı şekilde İBB'ye, TUKODER'e ( ki ne işe yararlar gerçekten haberim yok), bir de genelde trafikte dinlediğim ve yayınlarını sevdiğim için Radyo Trafik'e ileteceğim. (Taksicilerle program yapıyorlar malum) He tabii bu hareketten sonra eli sopalı bir kaç düşman edine bilirim ama alıştık nasılsa...

OLAYLAR:

1 - 05/02/2016 akşamı bir kaç arkadaşımla Ortaköyde bir yerde yemek yedik muhabbet ettik. Sonrasında dağılmaya karar verdik. Grup içinde olan bir arkadaşım Akatlar'da oturduğunu söyledi. Havanın kötü olması ve benimde Anadolu yakasına geçecek olmamdan dolayı onunla aynı taksiye bindik. Binerken de şoför arkadaşa "Önce Akatlara arkadaşı bırakacağız oradan da Acıbademe geçeceğiz" dedik ve araca bindik. (Kendisinin tamam demesiyle)

Arkadaşı bıraktıktan sonra FSM yoluna girdik saat 23-23.30 sularıydı. Arkadaş aynadan bakıp "abi yol kalabalık ben seni metrobüse bırakayım mı?" diye bir laf etti. "Neden?" deyince trafik çokmuş Anadolu yakasına geçip geri gelmesi 4 saat sürermiş ondan olmaz dedi. Zaten alkol almışım üstüne haftanın yorgunluğu benim derdim zaten uyuya uyuya evime gitmek ki metrobüse binecek olsam en başta onu der hatta arkadaştan önce bile inebilirdim (Zincirlikuyu Akatlardan önce).

2 - Bir süre konuşmadan sonra Beşiktaş iskeleye bırakmasını istedim ki Üsküdar'a geçebileyim. Oradan da bir taksiye bindim. şoför abimiz bir elinde ÇAY  şekilde biraz gittik yukarıdaki konuyu açınca biraz bozuldu "hepimizi aynı kefe koyma ayıp oluyor" diye ilginç bir çıkışta bulundu. Sinir kıyamet evimin biraz gerisinde inip bir kaç Tivit attım sinirli ve şikayetçi bir şekilde.

3 - 06/02/2016 akşamı arkadaşlarla sinemaya gittik sonrasında bir AVM önünden taksiye bindim. Bindiğim araç bir durağa kayıtlı taksiydi. Abiye Acıbadem dedim tamamlaştık ama ne hikmetse gideceğim yer abiye yakın geldi ilginç bir sertlikte "Yakın mesafede para kazanmıyoruz. Birde İSPARK'a para verdim bunun için mi? Burası olduğunu söylesen almazdım!!" diye konuştu abiye taksimetrenin yazanın iki katını atıp indim.

Olayları kısa bir şekilde yazdım. Sorular aşağıda.

1 - Taksiciler her seferinde vergi verdiklerini ve korsana karşı olduklarını söylerler. Tabii vergi vermek önemli de neden biz istemeden hiç bir taksici koçanı çıkarıp da yazan kadar fatura kesmez?? Ya koçan yeni bitmiştir, ya kalem yoktur. Bunlar varsa suratının şekli değişir. Biraz rahat bir şoförse "Ne yazayım abi" der. Adam o kadar az kesiyor ki şişik fatura verebiliyor demek ki?!

2- Tabii ki çok kısa mesafe almamak gibi bir hakları olabilir e o zaman bunu en başta belirtmeleri gerekmez mi? Oyunun sonradan kuralı değişir mi?

3- Hadi uydurup kısa mesafeye bindik zırlayıp, müşteriye sert mi çıkmaları gerekir? Al götür içinden söv.

4- Keyfine göre yolcuyu başka yerde indirmek nasıl bir rahatlıktır? Aynısı Korsan taksiler de veya aplikasyonlu yolcu taşıyan araçlarda nedense olmamaktadır. Haliyle tüketici olarak en az maliyetle en çok faydayı sağlayacak ürünü seçmemiz olağan değil midir?

5- Taksi ve şoförlerini kimse denetlememekte midir? Araçlar eski ne şoför ne de yolcu için çok da güvenli olmayan onlarca araç trafikte gezmekte. Mesela bagajdaki LPG tankı, yada şoförün koruma camı olmaması..

6- Cezalar yakalanırsa yalnızca şoförlere mi uygulanıyor mesela "trilyonluk" taksi plakası olan plaka sahiplerine ne oluyor??

7- Yukarıda yazılı olan gibi örnekleri anında ve hızlı sonuç alınacağını  bilerek kime nereye şikayet edelim? Yoksa hakkımızı korumak için medeniyete uymayan işler mi yapalım??

Toparlarsam; tabii ki benim yazdıklarım pek çoklarına (özelikle kadın diye tacize uğrayanlara) tırı vırı gelebilir ama efendi efendi bindiğimiz ticari takside yol uzama kaygısı olmadan, doğru düzgün ve saygılı hizmet almak için ne yapmak lazım. Hem İstanbul'daki deli trafiği önlemenin yollarından biri de bu değil mi?

26 Ekim 2015 Pazartesi

NEDEN OLMASIN?

Uzun zamandır siyasi yazı yazmamıştım bugün yazayım dedim. Sosyal medyadan takip eden ve yakından tanıyan arkadaşlarım aslında Liberal tarafa yakın olduğumu mecburen CHP'ye oy verdiğimi bilirler. Her ne kadar - annem dahil- çoğu insan beni CHP'li sansa da bu çok gerçekçi değildir.

Aşağıya kime neden oy vermediğimi ve neden buraya Liberal Demokrat Parti reklamı yaptığımı dilim döndüğünce yazacağım. Biliyorum pek çok kişi "ne diyor yav bu gevşek" veya "hayallerde yaşıyor yav ıslak rüya mıdır ne" diyecek ama genede yazasım geldi yazıyorum.

"Tarihini Bilmeyen Milletler Yok Olmaya Mahkumdurlar...!!"

Başlıktaki özlü sözden sonra tarih dersi vermeyeceğim neden LDP'yi sevdiğimi anlatayacağım. Liseye yeni başladığım zamanlardı. Sınıfta neredeyse herkesin bir görüşü vardı, kimisi TKP kimisi CHP kimisi ise Ocakçı'ydı. O zamanlar bu kadar siyasi bir tarafım yoktu olamazdı da. Malum Türkiye'de ticaret yapıyorsanız siyasi görüşünüz olmaz, bitaraf olursanız bertaraf olursunuz düsturu ile yetiştim. Haliyle aileden gelen koyu bir görüş yok. Ancak uygulama genelde demokrat ve özgürlükçü bir yapıydı. Hal böyle olunca bende de pek siyasi görüş yoktu her ne kadar tarih merakım yüzüne zamanında Türk Cumhuriyetlerinin kaynaklarını incelemiş olsam da...

Toparlarsak. Babama sordum (bir büyüğe danıştım :) ) Sağ ne Sol ne diye anlayabileceğim şekilde anlattı. İkisini de sevmedim. Sağ taraf fazla suratsız, despot ve yasakçıydı ve sorgulamak yoktu ondan sevmedim. Sol tarafta mal edinmeye karşıydı, herkes üretsin birimler paylaştırılsın, devlet ana kontrolör olsun kafası sarmadı beni. Ortası ne yav dedim Liberal olursun o zaman dedi peder bey. O ne ki dedim serbest girişim mal edinme özgürlüğü falan dedi (Bu arada Lise de İktisat dersinde Tarihsel Ekonomik Yöntemler da okudum.)

"Bu Liberallik ne menem şey yav" dedim, kurcaladım bir internet cafeden (evet evimde o zaman net yoktu sene 2000 falan) Liberal Demokrat Parti'nin internet sitesini buldum. Bir test vardı sitelerinde onu yaptım tam MERKEZ'de çıktım. Üzüldüm aslında orta yolcu olmak alay konusu malum. Ama Yunus balığı falan sevdim sayılır sonra okul da öğrendiklerim "Bırakınız yapsınlar Bırakınız Geçsinler" lafı büyürken etkili oldu sanırım. Bir ara Sarıgül'cü olsam da içimde hep "yunus balığı" sevgisi kaldı. Tarihsel hikaye kabaca bu. Daha uzatmayayım okunmaz.

NEDEN MUHTEŞEM DÖRTLÜ DEĞİL?

Alfabetik olarak;

AKP; Din tüccarlarını hiç sevemedim. İnanç kişinin kendi bileceği iştir. Parayla imanın kimde olduğu belli olmaz. Hem yaptıklarının zamanında cennetten arsa satan Papazdan ne farkı var?

CHP; Her nekadar özgürlükçü gelse de ne sokağa inebiliyor ne de hür girişimciliği savunabiliyor. Başka şeylerde var ama bu kadar yeter

MHP; Milliyetçiyim demekle Türk soslu Arapçılık yapılmaz ayıptır. Bir kere Türk töresinde Kadın Erkekle eş değerdir neticenizden element uydurmayın. Türkçülük konusunda bayağı tersim arkadaşlarla

HDP; Batıyla (İstanbulluyum arkadaşım ben) hiç bir alakası olmayan ayrılıkçı bir yapı. Önce töre cinayetlerini, ağalık/şıhlık hikayesini bitirsinler doğuda. Üretip vergi ödesinler sonrasına bakarız modundayım.

İş bu sebeplerden dolayı bu 4 partinin yakın durduğu görüşlere ben uzak kalıyorum.

NEDEN LDP?

1- Vergilere bende gıcığım. Personelimin maaşının yarısı kadarda devlete vergi (maaş) veriyorum karşılığında ne alıyorum??
2- Siyasette dinin işi ne?
3- Devlet denen yapı kural koyar ve denetler ve bunu piyasanın dengesini bozmadan yapar. Denetim gücünü silah olarak kullanmaz
4- Kişiler inanç ve yaşayışlarında özgürdürler ve öyle olmalılardır.
5- Unuttuğumuz hukuk üstünlüğü.
6- Zorunlu askerlik. 2008 de yaptım. 5 ay 5 gün boyunca rakı sattım barda ne alaka? Ayrıca 2-3 aylık eğitimle çatışmaya gönderilir mi senin en üretken olan genç insan gücün?
7- Güncel genç diline ve yaşayışına daha alışkın aynı dili konuşabiliyoruz.

İlk etapta aklıma gelenler bunlar çoğaltılabilir.

Pek çok Arkadaşım "oğlum baraj var lan manyak mısın?" diyecek de, e HDP içinde aynısını deniyordu ?! ki kiminle konuşsam küçük oy alan partileri kendine daha yakın görüyor ama barajdan dolayı kendi meşrebine en yakın olana veriyor oyunu.

Biliyorum ki yukarıda saydıklarımı hemen her parti söylüyor ancak neden vermeyeceğimi anlattım. Hem adı üzerinde "Liberal" parti Neden olmasın? Sanki geçen seçimde oy verdiklerimiz Meclisi açıp iş mi yaptı? Koalisyon bile kuramadılar onun için alayına kılım. Hür iradem şuanda bunu söylüyor 1 Kasım'da ne olur göreceğiz...

29 Temmuz 2015 Çarşamba

HDP'YE VE OY VERENLERİNE AÇIK MEKTUP

Aslında önce Facebook gönderisi olarak yazacaktım ama çok uzun yazmayı sevmiyorum oraya buradan yazmak daha rahat oluyor.

Şimdi son seçimlerde özellikle batı illerimizden HDP'ye büyük bir oy çıktı. Aslına bakarsanız PKK'nın tasfiye olması için güzel bir sonuç aynı zamanda ülkemizin demokratik yaşamı açısından da memnuniyetle karşılanacak bir durum. Ancak 2002'de AKP için ne düşünüyorsam HDP için de aynılarını düşünüyorum ikisi de "takiyeci"dir.

Sene 96 sonları. Pederin işler batmış ve bazı sebeplerden ötürü uzunca bir süre bizden ayrı kalması gerekmişti (gerçi o zaman 10 15 senedir ayrıydı bizimkiler) e bizde ana oğul ev bakmaya koyulduk. Esatpaşa'da (şimdi Ataşehir'e bağlı o zaman Üsküdar'a bağlı bir gece kondu mahallesi irisiydi) bir ev bulduk. Sokak komple akrabaydı ve Kürttüler. Haliyle hatırlayanlar vardır o dönemlerde şimdiki gibiydi hatta daha fenaydı.

Özellikle Batı'da yaşayan insanların çok önemsedikleri 23 Nisan, 29 Ekim, 30 Ağustos gibi bayramlarımızda Bayrağımızı gururla ve bizim için ölen büyüklerimize duyduğumuz (hadi sol jargon kullanayım; İngiliz ve bağıllarının Emparyalistliğine bir karşı duruş olarak) saygıyla evlerimize asarız. Asmayan varsa " ala ala neden asmadı acaba ülkesini sevmiyor mu?" diye düşünürüz/dük. Ancak ben o semtte otururken uzun süre cesaret edemedim Ülkemin bağımsızlığının sembolü olan bayrağımı camıma asmaya. Çünkü evde annem vardı, ya mal sahibi kıl olup evden atarsa, ya camı çerçeveyi indiren çıkarsa diye. Bir süre sonra "amaan ne olacaksa bana olsun" diyip önce kendi odamın sokaktan çok gözükmeyen sonra gözüken yerine astım sonrasındaysa ön cama astım.

"E asmışsın bir şey olmamış" diyen çıkacaktır ama o dönemin psikolojisi farklıydı ayrıca Apo yakalanmış ülke sakinlemiş, insanlar "Nedir bu Kürtlerin derdi?" demeye başlamıştı. Mesela aynı mahalle ve sokak Öcalan yakalandığında paldır küldür boşalmış sevindiler mi üzüldüler mi anlamamıştık. Ama panik havası vardı sokak sakinlerinde. (Bu arada 7 8 yıl aynı yerde oturdum hiç biri kafayı kaldırıp eve bakmadı, ben yoksam annemle gereksiz diyaloğa girmeye çalışmadı -erkekleri-, annem çalıştığı için okuldan sonra bol bol hamur yedirdiler :) hepsine selam ederim)

Gelelim sorulara;
1- HDP'nin Kürtçe konuşulmasından başka ne derdi var?
2- Hangi söylevleri Batıda yaşayan veya Kuzeyde ne işine yarayacaktır (barış,kardeşliği geçelim her parti aynısını sayıklıyor)
3- Madem Kürt halkının kurtarıcısı bu arkadaşlar neden Ekonomik kalkınmayla alakalı bir laf çıkmaz ağızlarından?Misal; fabrika yapacaz ama devlet bize yer veriyor gibi)
4- Töre denen 1000 yıllık cehalet alameti olan konuyu neden yok etmeye uğraştıklarını duymayız?
5- Elde silah hak ararsan dünyanın her yerindeki devlet sana silahla karşılık verir saf mısınız?
6- Bölge için iddia edilen Kaçak elektrik, Kaçak su vs için bir çözümleri veya aksi iddiaları var mı?
7- Diyelim ki Kürdistan kuruldu (ülke veya Federatif Bölge olarak) İstanbul, İzmir, Antalya gibi yerlerde uzunca süredir yaşayan Kürt halkını nasıl geri döndürecekler? Döndüklerinde nasıl iskan ettirecekler, ne yaptıracaklar?
8- Toprak reformu düşünüyorlar mı? Hani Ağalık düzeni bitsin diye (gerçi pek çoğu ağaların torunu ya)
9- Bilinen bir gerçektir. Avrupa'ya giden narkotik malzeme bu topraklardan geçerek dağıtılıyor bunun için bir şeyler yapmak var mı söylevlerinde?
10- Her türlü yıkıcı eylemi MİT'e ve dolayısıyla devlete bağlıyorlar. Peki bu koz nasıl karşı tarafınıza geçiyor bunu hiç düşündünüz mü?
11- Bu parti kendini sol/sosyalist olarak gösteriyor ama nedense baskın olarak "Kürt halkı" söylevi kullanılmakta. Halkların kardeşliğine ne oldu?
12- Hareketi/Partiyi destekleyen çeşitli sol gruplar var bir tanesi silahlı mücadele ile devrim diye yazmış geçende. Bu düşüncedeki insanlar hakkında ne düşünüyorlar? Yoksa herkes "Öz Savunma" birlikleri mi kurmalı?

Toparlarsak. Evet HDP'nin mecliste olması gerekli hatta başka partilerinde ancak kimin neci olduğuna iyi bakmamız lazım özellikle son 13 yılı düşünerek yapmalıyız bunları. Ve unutulmamalıdır ki savaşların pek çoğu ekonomi ile alakalıdır kimse yalnızca din yaymak yada ezildiği için/ezilenlerin yanında olduğu için savaşmıyor. Silah, top, tüfek yerine konuşmalıyız, yemeliyiz, içmeliyiz ki biz biz olduğumuzu anlayalım. Ne zamanki yukarıdaki sorularıma adam gibi cevap bulur ikna olurum belki o zaman HDP ve benzerlerine oy verebilirim yoksa kimse kızmasın ama Sol soslu Milliyetçi "bölünmeci" tayfaya benden oy yok.

22 Temmuz 2015 Çarşamba

İHALENİN KAZANANI KİM OLDU??


        Tabii ki kimse olmadı. 77 milyon olan ülkemizinde beşiktekinden eşiktekine hepimiz artık kaybedeniz. Özellikle de bayramdan sonra yaşadıklarımızı göz önüne alınınca gene ne oluyor dedik. Aşağıya Ankara'da bir kahvede oturan Ahmet amcanın "derin(!) stratejisini" anlattığı gibi hadi belki biraz daha farklı bir bakış açısıyla bir şeyler karalayacağım. Biliyorum pek çok arkadaşımın hoşuna gitmeyecek ama bu bana göre böyle.

         Yukarıda kimse kazanmadı dedim ama ne acı ki her seçimde koştura koştura oy verdiğimiz beceriksizler sürüsü bu olaylardan her şeye rağmen kazançlı çıkmaya çalışacak. Nasıl mı aklıma gelenleri aşağıya listeleyelim bakalım;

1 - AKP erken seçim malzemesi olarak kullanabilir. Nasıl? Tayyip bey ve taifası çıkıp "Bakın birileri sizi kandırdı tek başına iktidar olamadık onun için bunlar oldu, erken seçimde bize oy verin sakinlesin ortam", bu arada ne hikmetse AKP'nin büroları ya taranıyor yada bomba ihbarı yapılıp patlamadan (patlamasın da zaten) imha ediliyor. Haliyle gelsin Mağduriyet filmi.

Gerçi adamlar şanslı oy verenlerinden kimse çıkıp demiyor ki "Aga 13 yıldır iktidardasın, bütün istihbaratı MİT'e bağladın ama ülkenin her yanı çıfıt çarsısı ne iş?" Arkasına da mesela deseki; " Ya süreç müreç bişeyler anlatıyordunuz e bizde size inandık oy verdik ama ne olduğunu bilmiyoruz acaba onunla alakalı mı bunlar?" El cevap "Tabii alakalı hep dış güçler istemiyor ondan" veya benzeri bir cevap olur.

Vatandaşın daha önemlisi İNSAN kanından kazanç çalışan bir numara bu arkadaşlar.

2- HDP malum her ne kadar hayır deseler de PKK'nın yasal hali arkadaşlar. Bahane belli İŞİD teröristleri Kürtleri öldürmeye çalıştı bunun tek müsebbibi var AKP'dir. Halkımızı korumak için sivil insiyatif ile bizde silahlanıyoruz unutmasınlar Kürt halkının Öz güvenlik ihtiyacı hep olmuştur bu yüzden bizde kendimizi korumak için çalışma başlatacağız.

Sonra ellerde silahlar sözüm ona Anayasal haklarını savunan tipler görürüz ortalıkta - ki görülmüşte sanırım-. Son seçimde " Ama Selo Sazdan başka bişi çalmıo ona verdim ben" diyen güzel yurdumun güzel insanları unuttular uzunca bir süredir AKP ile bu arkadaşların gizli kapaklı iş yaptıklarını. Ayrıca ben silah bıraktıklarını da görmedim, Fabrika yapmak istiyoruz demelerini de. Varsa yoksa hır gür birde "ama Kürtçe konuşamıyoruz" e artık kouşuyorsunuz bak kurslar falan da var başka derdiniz ne??

Son olarak da Hizbullah gibi İŞİD hücreleriyle kapışıyoruz diye Güneydoğumuz da ortalığı karıştırırlar gelecek seçimde de bağımsızlar olarak gene mecliste görürüz arkadaşları. Bu ara bu arkadaşların (PKK ve kuzenleri) yol kesip kimlik kontrolü yaptıklarını da unutmadık kimse de unutmasın.

Bu arada bu şekilde Büyük Kürdistan'ın temelleri atılacak olgunlaştıktan sonra İŞİD bahanesi ile İsrail ve ABD bölgeye girecek ya büyük İsrail resmen kurulmuş olacak yada hegemonyaları altında kukla devletlerle komşu olacağız.

30 yıldır yaptıkları gibi gene Masum İNSAN kanı ile güçlerini korumaya çalışacaklar.

3- CHP ve MHP ikisini bir yazacağım nasılsa aynı kapıya çıkıyorlar çoğu yerde yalnızca Milliyetçi kardeşlerimiz AKP'yi biraz daha çok seviyor.

Bu iki parti de AKP beceriksiz ondan oldu bunlar bize oy verin süper olalım minvalinde açıklamalar yapar. CHP gene Atatürk Atatürk diye ağlar MHP'de vatan millet Sakarya tadında sos atar açıklamaya.

Kimse de demez; "Aga 13 yıldır meclistesiniz denetim için ne yaptınız?" "Tamam engellediler anladık sine-i millet yapsaydınız yiyorsa?" Ayrıca Milletvekili maaşları hakkındaki kararlar hep oy birliği ile alındı ne iş??

Sonuç; Olan insanımıza ÜLKEMİZe oldu.

DÜNYA NE YAPIYOR PEKİ BU ARADA?

1- İran üzerindeki ambargolar kalktı. Almanya ve Fransa derhal pazar araştırması için Bakanlarını yolladı. Malum AB ekonomisini düzeltmeye bakıyor ve kayıp güzel bir pazar var onu kazanmaya çalışıyor bizde çakma altıncıya ödül veriyoruz..! Orta Doğu'dan da uzak kalmaya çalışıyor durduk yere bombalanmak istemiyor canları.

2- Suriye konusunda Rusya açık açık Esad'ın yanında ve birbirlerine methiyeler döşüyorlar. Suriye konusunda oyun kurucu biz DEĞİL Rusya gözüküyor. Ayrıca İran gelişmesinden ikisi de mutlu. Rusya'dan kredi almak istiyor Şam bu arada.

3- ABD ve İsrail Orta Doğu'yu rahat bırakmayacaklarını ve İran'ı halen tehdit olarak gördüklerini (ABD BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ve ambargo kalkmasına onay verdi) beraberce çalışacaklarını deklare ettiler.

4- Yunanistan İsrail ile yakın temasta askeri iş birliği anlaşması yaptılar yakın zamanda ki GKRY tarafında ve Akdeniz'de doğal gaz ve petrol arıyorlar beraber.

BİZ NE YAPIYORUZ?

Orta Doğu bataklığına en hızlı nasıl gömülürüz isimli çok derin(!) bir kitabı hızla hazmetmeye çalışıyoruz. Merak ediyorum ne zaman meşrebimize göre dış dünyayı desteklemeyi bırakacağız da kendimizi düzeltmeye bakıcaz?? Hani tek derdimiz ağaçların budanma yönü olsa neyse de o halde değiliz henüz...!

14 Temmuz 2015 Salı

TERCİH YAPACAKLARA SELAM OLSUN

Herkes her konuda(özellikle meslek seçimi) gevezelik ediyor e benim neyim eksik bende edicem dedim ediyorum buyrun :)

Malumunuz yaz ayları bir kısım insanımız ve gencimiz için yatış bir kısmı için ise stresli bir bekleyiştir. Gerzek bir sınava girilmiş o saçmalık için en güzel zamanlar çoktan seçmeli kitapçığa gömülmüştür. Bir yandan ailenin baskı ve sömürüsü öte tarafta arkadaşlar ve okul baskısı (hepimiz yaşadık ben biraz deli çıktım ondan bir cacık olmadı benden) haliyle saçma sapan daha doğrusu tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz "adı güzel" bölümleri yazıyoruz sonra sosyal medyada ağlıyoruz.

Efenim bu arada "Ne anlatıyor yav Bu?" diyenlere ben neciyim kısa özet vereyim. 1999 yılında Kadıköy Anadolu Tic. Mes. Lisesine girip 2003 te mezun olmuş sonrasında 2 yıllık MYO (meslek yüksek?? okulu)'nu bitirmiş olup Açık Öğretimden İktisat lisansı almış (iktisatçıyım demem bu yüzden genelde) 2014 yılında da Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi Yüksek Lisansı yapmış Gümrük Müşavir Yardımcılığı belgesine haiz, son 3 yıldır yurt dışında yerleşik firmanın Türkiye Ülke Temsilcisi ve bağımsız danışmanlık yapmakta olan bir vatan evladıyım. İlk 5 senesi amatörce de olsa 2000 yılından beri Dış Ticaret ve Gümrük sektöründeyim. Buna dayanarak ve sağdan soldan gelen sorulara istinaden kendi iş kolum ile alakalı biraz gevezelik edicem tercih yapacak müstakbel iş ve meslek arkadaşlarıma...

ULUSLARARASI BİŞİ İYİDİR...?

Genelde pek çok üniversitemizde (malum artık bakkaldan çoklar şükür ki) Uluslararası Ticaret, İşletmecilik, Lojistik birde bunların sonunda Yönetim olanları var. Tercih yaparken genelde önce okulun adı sonrasında da bölümün adına bakarız afilli mi diye öyle ise yaz gitsin nasılsa iş buluruz deriz ama kazın ayağı öyle değil :((

İki anımı yazacağım daha net olsun hikaye. İlki Dershanede geçer. Güzel bir kız arkadaşım vardı kızcağız Kadıköy Anadolu (KAL)'dan mezun olacaktı Uluslararası Ticaret (BOUN) yazmak istiyordu. Bende gıcıklık yapıcam ya İthalat ne İhracat ne diye sordum. Cevap yok. İktisat muhasebe göreceksin bilgin ilgin var mı? "yok".  E ne alaka dedim hani babadan ağabeyden falan mı? Yok değil adı güzel hem "Uluslararası" bütün dünya ile kontakta olurum falan dedi ama ben diğer soruların cevabını verince sıkıldı biraz. (sen nereden bildin ukala diyenlere o dönemdeki DIŞ TİCARET liselerinin müfredatına bakmaları şiddetle tavsiye olunur)

İkinci örneğim üniversite birinci sınıftan. Efenim dedik ya MYO okudum önce, o zamanlar, işte okulun ilk zamanları Makro İktisat (Makro Mikrodur kısası uyandırayım) hocamız sınıfa geldi. İlk ders bir tanışalım dedi hoca arkasından sordu hepiniz mi Ticaret çıkışlısınız? Bir arkadaşımız hariç hepimiz "Evet" dedik. İktisadın tanımını, temel dönemleri ve sistemleri sordu hocamız. Bizde cevapladık baktı sınıfa " Evet arkadaşlar kitaplarınızın 3.ünitesini açın eğrilerden başlıyoruz döneme. Canım sana da arkadaşların ilk konuları anlatır. Anlatırsınız değil mi gençler arkadaşınıza??" Sınıfça "Tabii hocam"...(anlatan olmuştur sanırım. bana gelip sormadı bende kurcalamadım genelde arkalarda uyukluyordum çünkü :)) )

Uluslararası demek sizin saatsiz yaşayacağınız anlamına gelir ve mutlak suretle teknik donanımınızın iyi olması gerekir. Eğer uzun uzun mevzuat ve uygulama metinleri okumayı sevmiyorsanız, rahatınıza düşkünseniz kaçın kurtarın kendinizi. Hele Uluslararası İlişkiler falan okuyorsanız yandınız bu ülkede diplomatlık yerine genelde ihracat firmalarında dış ticaret mevzuatı ile aşk yaşayacaksınız demektir. O da dil bilmenizden dolayı...(misal Bankacılık Mezunu almaya dikkat etmem diyen Banka CEO'su tanıdım ben. Abiye analitik adam lazımmış. E mevzuat?? Hallederiz. oldu canım)

"GÜMRÜKTEN GÜZEL KAZANILIYORMUŞ!!" "YA PLAZA DA İŞTE KLİMAM VAR TOPUKLU FALAN BAYILIRIM ÖLE GEZMEYE ?! :D :D"

Evet gelelim netameli konuya. E bu bölümlerden mezun olunca ne oluyor? Hayat nasıl bu sektörde??
Gümrük;
Genelde erkek baskındır popülasyonu. Kamyoncusu (Nakliyeci firmalar yani ve şöförleri) ayrı film, Firması ayrı, müşaviri ayrı, kamu tarafı ise bambaşkadır.
Saat zaman kavramı yoktur. Her iş ne hikmetse(??) acildir memleketin tüm dış ticareti sizin dosyada sanabilirsiniz.
Alkol ve sigara tüketiminiz diğer arkadaşlarınıza göre %50 daha fazla olabilir. Kullanmayan daha dini yaşıyorsanız normalden fazla ibadete verebilir ya sabır çekebilirsiniz ...
İlk başta maaş asgari ücret veya az bişi fazlası+yol+yemektir.
Avanta lavanta ilk bir sene beklemeyin önce işi öğrenin sonra kendiliğinden gelir ama şu anki dönem gereği eskisi gibi (80'ler 90'lar) bir yan gelir beklemeyin.
Evi, sosyal hayatı sporu falan unutun.
Kızlarda kibarlığı, bakımı falan unutabilirler bir yerden sonra erkek Fatma olacaksınız iş yaptıramazsınız başka türlü. (yani adınız çıkmasın diye dedim malum TC burası)
Karne sınavları için manyak gibi mevzuat çalışırsınız. Sevdiğiniz spor otomobil size marka model değil tarife tanımı olarak gelir yada içtiğiniz içecek.
Alış veriş yaparken ne güzel kazıklandığımız görürsünüz.
Arada evrak kaybolur, sahadaki elemanın canı sıkılırsa yandınız
He birde sizin için artık renklerin başka anlamları vardır (Kırmızı,yeşil,sarı,mavi arada değişik olsun diye mor falan diyende çıkar yada pembe)
Bir de millet size kalpazan ve kaçakçı muamelesi yapar her daim. Genelde firmalar yüzündendir bu.

Firma;
Tedarikçiniz Çin'de, siz İstanbul'da, müşteriniz iyi ihtimalle AB'de olmadı ABD'de olur abuk sabuk saatlerde konuşursunuz yada mailleşirsiniz.
Daima acaba Nakliyecim/gümrükçüm/tedarikçim beni kandırıyor mu acaba dersiniz.
Bilumum sosyal ortamlarda aklınız çıkamayan ihracat TIR'ınızdadır. Yada imalat durmadan getirilmesi gereken ithal eşyanızdadır.
Sevgiliniz arıza yapar çünkü sabah 8- akşam Allah Kerim'dir çalışma saatleriniz.
Özellikle kızlar hep şıkır fıkır olmalı diye bir kural var plazalarda maaşın çoğu kıyafete gider.
Evrak kayıpları ile boğuşursunuz.
Arada muhasebe (finans departmanı olmuş yeni adı) elemanlarınızla kavga edersiniz ya vergi ya masraf yüzüne.
Arada "Amaaan 2 mail atıyorsunuz yav ne var bunda?? " diyen değişikler olur, klavyeyi yediresiniz gelir.
İlla "acil acil" diye kapınıza gelen bir satın almacı ve Supply Chain Specialist bulunur etrafınızda.(bu arada ikisi de aynı sayılır aslında ama biri daha rakamsal takılır). Bir de bu arkadaş derdini anlatamaz doğru düzgün genelde.

Nakliyeci/Lojistik firması;
Müşteriniz eğer programlı değilse son dakika yüklemesi çıkartır başınıza.
Parsiyel yüklemede kimin ne yüklediğini bilemeyebilir ve adli vaka yaşayabilirsiniz.
Gümrükçü işi geç bitirir sizin TIR geç çıkar firma faturayı size keser.
Mal erken gelirse ve depo kalabalıksa "Nereye koyacam la ben bunları??!!" dersiniz.
Tablo ve arşiv tutmaktan imanınız gevrer (hepsinde var aslında)
Araç veya şöförle alakalı (denizse; gemi,Kaptan ve tayfa) bürokratik ve teknik sıkıntılar çıkar (hastalık, arıza, resmi belgeler vs.)
Konteyneriniz çalınabilir, kırılabilir veya dorseniz aynı şekilde. TIR Karneniz biter son dakka kalırsınız ayazda.
Planda olmayan hava muhalefetleri veya geçiş üklelerinin saçma kısıtlamaları sizi zorlar.
Mailler telefonlar kafanızı şişirir.
Alkol sigara için bkz Gümrük.

Evet uzun oldu biliyorum ama genel itibari ile böyledir. Ayrıca mahkemelik falan olursanız (ki olasıdır olunur illa) işini bilen savcı 3 kişi bulur örgütlü suçlar kapsamına alır 10 seneden başlayan Ağır Cezalık olursunuz.

Ama sosyal iletişiminiz iyi, herkes ile kolay kaynaşıyor ve okumaktan problem çözmekten sıkılmıyorsanız, pratikseniz, 7/24 çalışırım koymaz bana hem stresi seviyorum diyorsanız buyrun hoş geldiniz. Ancak mutlaka yazları Her iş kolunda (yukarıdakiler) çalışın hangisini severseniz ona yönelin kafanız rahat olur. Başarılar :))

(Not: Her hangi bir iş koluna giydirme yapılmamıştır. 15 yıllık yaşanmışlıklardan kalan hatıralar anlatılmıştır. Olaylar; kişilere, firmalara ve dönemlere göre değişiklik gösterebilir. Sonuşta hepimiz aynı gemideyiz onun için kınınıza sahip olun dostlar ;) )

26 Nisan 2015 Pazar

HAYAT GİBİ....

Efenim geçen Cuma (24.04.2015) Ali Atay'ın çektiği, Ertan Saban ve Serkan Keskinin baş rolleri paylaştığı Limonata Filmini izledim. Konu aslında filimle alakalı değil, çok merak eden gitsin izlesin. Hatta etmeyen de izlesin eğer Balkanları, oraların insanlarını, müziğini seviyorsanız ben gibi mutlaka izleyin.

Konu filimin bana hatırlattığı. Hep derdim kendime " ya arkadaş neden balkan müziğini seversin? Tamam sülalen çorba eyvallah da ne alaka?" işte bu filmde o soruya cevap buldum kendimce... Eğer sakin bir düşünürsek neredeyse tüm Balkan menşeli film ve sanatsal yapımlarda hem güleriz hem ağlarız. Hem göbek atarız hemde ağar kasap oynarız belki de Rembekiko oynarız biraz aşağılardansak...

Neden yaparız bunu, çünkü "hayat" aslında oraların müziği gibidir; bazen oynak bazen ağlak, bazen kalabalık bazen yalnız..

Filmi izledikten sonra Facebook'a yazdığımıda buraya aynen geçiriyor ve bana bunları düşündürdükleri, yazdırdıkları için ve hatta yazamadığım (kelime haznem yetmedi be anam bea) tüm konu hakkındaki düşüncelerim için Limonata Film ekibine eyvallah bir dublede size içtim Aga'larım ;)

"Hayat gibi film ‪#‎LimonataFilm‬ hem acı hem tatlı yada başka değişle adi gibi Limonata tadında. Balkanları sevenler özellikle gitsin güzel bir 2 saat geçirsin..."

14 Nisan 2015 Salı

HDP'YE VE DESTEKLEYENLERİNE SELAM OLSUN

Efenim malum seçim dönemine girdik memleketçe hayırlı olsun. 3 vakte kadar kafamızı seçim şarkıları ve boş vaatlerle öpecekler, birileri çıkıp istatistik verecek fal açacak falan filan. Konum bu sefer onlar değil yerel seçimde bilmişlik yapmayı tercih ederim :) Bu yazımda konu Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve onu seven canımız sosyalist ve komünist kardeşlerimiz.

Halk arasında kısaca "solcu" denen yukarıda bahsettiğim kitle bu seçimde büyük oranda HDP'yi destekleyeceğini belirtiyor ve ekliyor mutlaka barajı aşmalılar ki demokrasi olmuş olsun. Peki olsun. Bende isterim seçim barajımız %3 veya %5 olsun benimde gönlümde yatan aslan mecliste beni temsil etsin ama ne acı ki şuanda bu maalesef olmuyor olmayacakta.

Benim takıldığım nokta, malum bu kardeşlik eşitlik vs diyen arkadaşların neden yalnızca bir bölgemizde bulunan halka ( kızmayın Kürt ve Güneydoğu) yönelik talepleri olan, devamlı "devlet bize köstek oluyor" diyen ( ki kaçak elektrik?!!!) bir gruba destek sunuyor? Eğer eşitlikse neden benim vergilerimle benim yaşadığım İl'e değilde başka illere yatırım yapılıyor? Neden ben Kayıp-Kaçak bedeli ödüyorum? Ayrıca "sazdan başkaca bir şey çalmayan" Selocan veya Sırrı Abe'miz neden hiç fabrika kurmaktan, Ağalık sistemini yıkmaktan, kızları okutmaktan, çocuk gelinleri ortadan kaldırmakta, bölgenin turizmini arttırmaktan ve benzeri şeylerden bahsetmiyorlar??? Varsa yoksa Anadilde eğitim, özerklik, Terör hükümlüsü Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması gibi şeyleri savunuyor.

Ayrıca gene sevgi pıtırcığı HDP'yi destekleyenlere sormak isterim, eğer sizi özgürleştirecek ve özgürce siyaset yapmanızı sağlacak ekip neden bir terör hükümlüsünden ve bir dağa çıkmış olan kanun kaçağından emir/icazet almaktadır? Bunu da mı sorgulamıyorsunuz?

Ayrıca MHP faşist ise HDP'de o kadar faşisttir. Neden mi? Çünkü ikisininde önceliği bir Irktır. Aslında baktığınız zaman MHP'de İslam olgusu da yerleşiktir bu yüzden çokta ırkçı sayamayız ne zamanki Tengrizmi/Şamanizmi savunur bak o zaman ırkçı partidir derim şuan için Türkçülük soslu muhafazakar parti derim. HDP ile kıyasa devam edersek HDP'nin durumu daha ciddi yalnızca kendi Kürt olarak tanımlayanlara ve birazda İslam inancından uzak olanlara ses oluyor (HÜDA-PAR var malum aynı bölgede) E o zaman ben eğer ırkçılığa karşı isem ve herkes eşit şekilde devletten yararlansın istiyorsam neden HDP'ye destek vereyim?

Bence bu tamamen sol görüşlü vatandaşlarımızın çok bilgililik (bilmişlik demedim bak) ve egolarından dolayı bölünmüşlüklerinden oluyor. Mesela iki tane Komünist Partimiz var ülke de onlarca fraksiyon... Alfabedeki her harfi kullanıyorlar sanırım ("Ğ" hariç ancak Arapça kökenli kelimelerde kullanıyoruz ). E hal böyle olunca anlaşamıyorlar tek sol söylevli biat eden parti var o zaman ona kayalım diyorlar.

İş bu yukarıda yazdığım sebeplerden dolayı HDP'ye oy vermem verene yukarıdaki hatırlatmalarımı yapar emin misin derim onun dışında saygı çerçevesinde varsa muhabbetimi sürdürürüm. Yeter ki gerçekten Eşitliğin, Kardeşliğin ve Adaletin ne olduğunu unutmayalım. Hepimize mübarek seçimler...